RADİKAL

Evlilik üzerine üç görüş

 İnsanı diğer canlılardan ayıran en önemli özellik “öğrenmek” olmalı. Bir tek insan,
kendisinden öncekilerin deneyerek bulduğu, öğrendiği şeylerden kendi yaşamı için sonuçlar çıkarabilir, o deneyimlerden yararlanabilir.

Sokrates’in “karından daha az konuştuğun biri var mı” sorusundan yola çıkarak yazdığım iki yazı için okuyucularımdan gelen fakslar bu açıdan önem taşıyor. Bu daracık yerde elbette hepsini değerlendirmeme imkân yok. Ama sizlere içlerinden seçilmiş ve diğerlerini de temsil kabiliyeti olan üç mektuptan parçalar vereceğim. Böylece hepimiz başkalarının deneyimlerinden bir şeyler öğrenebiliriz diye düşünüyorum.

İlk mektup Aytuna Tosunoğlu’ndan: “İçindeki ‘ben’i bilmeden yaşamak, kocan/karınla olan ilişkini başlangıçta tanımadan sonrasında algılayamadan yaşamak demek. Yolun başında elbette tüketilecek çok kaynak var. Üzülerek tüketilecek diyorum, henüz daha başındayken kadın ve erkeğin birbirlerine kendilerini anlatmaları var, ortak bir duyguyu, düşünceyi, zevki bir anda yakalamak var ve bu tatminin sonsuza kadar aynı süreceği masalını içine söyleyip, kendini kandırmak var.

Sonrasında çiftler ilişkileri için başında fark etmeden gösterdikleri özen kavramından uzaklaşmaya başlayınca (en büyük özen, konuşurken birbirini dinlemektir) ortaya, ‘sen artık eski sevdiğim adam değilsin’ler, ‘değiştin işte’ler çıkıyor.”

Orhan Karul ise “Karımdan daha çok konuştuğum başka birisi yoktur” dedikten sonra “işin sırrını” şöyle anlatıyor: “Birbirimize saygımızı hiç yitirmedik. Evliliğimizin ilk yıllarında birlikteliğimiz bir alışkanlık, tiryakilik haline geldi. Her zaman paylaşabilecek bir şeyler bulabildik. Paylaşılacakları tercih ettik. En ihtilaflı konularımızı bile birlikte çözdük. Karşılıklı beğenimizi hiç kaybetmedik.”

Atagün Gezer ise konuya ‘radikal’ bir yaklaşım getirdiğini söyleyip şunları yazmış: “Şahsi kanaatim şu anda evli olanların en az yarısının huzursuz bir evlilik geçirdiği şeklindedir. Bunun nedenleri çeşitli olabilir. Bence çözüm şudur: Evlilikler her on yılda bir bitmeli ve eğer eşler isterse yeni bir on yıla başlanmalı, istemezlerse herkes kendisine yeni biryol çizmeli!”

Seçtiğim mektuplar bunlar. Sanırım bu tartışma burada bitmeyecek. Önümüzdeki günlerde bu konuya yine döneceğiz.