Feministlerden hâlâ 'çıt' yok
Geçen cumartesi “Öznur ile Hüsniye burada. Ya feministler?” başlıklı bir yazı yazmıştım.
Atletizm Milli Takımı’nın iki sporcusu Öznur Dursun’un ve Hüsniye Keskin’in “içki âlemi” yaptıkları gerekçesiyle milli takımdan çıkartılmalarındaki cinsiyet ayrımcılığına dikkati çekmiştim.
“Bakalım Kumkapı Cinayeti’nde yeri göğü yıkan feministlerimiz şimdi ne yapacaklar” diye sormuştum.
Feministlerden çıt çıkmadı.
İlginç olan, kadın hakları savunucuları sessiz kalırken, onların “maço” olarak suçladıkları bir erkek yazar iki sporcu genç kıza sahip çıktı: Hıncal Uluç.
Oysa olay hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak şekilde bir cinsiyet ayrımcılığını gözler önüne seriyordu.
İki genç kız “içki âlemi” yaptıkları için milli takımdan kovulurken, onlarla aynı eylem içinde bulunan erkek halterciler hiçbir ceza görmemişlerdi.
Üstelik her an herkesin yapabileceği basit bir gençlik hatası, topluma ‘içki âlemi’ olarak sunulmuş, böylece iki genç kızın hayatlarının bundan sonraki bölümlerinde de bunun cezasını çekmeleri hedeflenmişti.
Bu çok açık ve aşağılık cinsiyet ayrımcılığına feministlerin karşı çıkmaması neyi gösteriyor?
Erkek toplumun kendi kuralları içinde cezalandırılan iki genç kızın olayının yeterince medyatik olmadığını mı? Yoksa kadın hakları savunucularının da tıpkı erkek toplumun ‘maçoları’ gibi düşünmeye başladıklarını mı?
Bir insanın hayatını kaybettiği olaydan bir ‘kadın hakları davası’ yaratabilen feministlerin bu sessizliklerini nasıl izah edeceklerini merakla bekliyorum.
Tam siper olup ortalıkta görünmemeye çalışanlar arasında yalnızca feministler yok. Türk sporunu yönettiklerini iddia edenler de onlarla aynı siperdeler.
Onlar da erkek sporcuların neden ceza almadan bu işten yakayı sıyırabildiklerini açıklayamıyorlar.
‘Alem’e katıldıkları iddia edilen iki genç kız bu işi tek başlarına mı yaptılar? Yoksa gelecek yarışmalarda da beklenen madalyaların tatlı hayali mi haltercileri koruyan? Eğer öyleyse Atletizm Federasyonu’nun başkanı ve üyeleri neredeler? Niye kendi sporcularına sahip çıkmıyorlar? Olimpiyat Komitesi nerede? Sporcunun değeri, sporculuk ahlakı yalnızca madalya ile mi ölçülüyor? 0limpizm ruhu, tuz ruhu gibi bakkallarda satılan bir nesne mi oldu?
Aslında olanlar çok açık. Bir süredir toplumumuzu pençeleri altına alan “işini yürüten kaptan” felsefesi başka birçok olayda olduğu gibi burada da ortaya çıkıyor. Başarı yalnızca parayla ölçülüyor. Bu parayı nasıl kazandığınızın, kazanırken hangi ahlaki kuralları çiğnediğinizin hiçbir değeri yok.
Esasen üstün yarışma ahlakı ve ruh güzelliğini temsil eden sporculuk da toplumun diğer kesimlerine ayak uydurdu. O da artık madalya ile alınıp, madalya ile satılıyor. Bu arada iki genç kız toplumun gözünde ‘düşük ahlaklı’ hale sokuluyorsa ne gam!