RADİKAL

Gülelim ağlanacak halimize

 Ankara’daki birtakım insanların adına siyaset yapmak dedikleri oyunun basit bir kayıkçı kavgasından ileri bir şey olmadığını bir gazetede kendime ait bir köşem olalı beri (sanıyorum dört yıl kadar oluyor) belki kırk defa yazdım.

Türk usulü köşe yazarlığı insanı her gün bir hikmet yumurtlamak zorunda bırakıyor ama çok şükür ki ulusal hafızamız zayıf, biz de aynı şeyleri sık sık yazabiliyoruz.
İki gündür Ankara’da meydana gelen ‘siyasi gelişmeler’e bakınca yine aynı şeyleri yazmak zorunda olduğumu hissediyorum. Ama bu oyundan sizler gibi ben de sıkıldığım için bu sefer aslında işin hep beraber gülmemiz gereken yönlerini yazmak istiyorum.
42 gündür Türkiye yolsuzluk nedeniyle verilen bir gensoru ile düşürülmüş bir hükümet tarafından yönetiliyor. Bir türlü güvenoyu alabilecek bir hükümet formülü bulunamıyor. Ama bir tanesini kurmakta zorluk çekerken bir sabah bir de baktık ki iki tane başbakan adayımız ve iki tane muhtemel hükümet formülümüz oluvermiş!
Sanıyorum bu işe en çok şaşıran insan da Yalım Erez olmuştur. Çarşamba günü hükümet listesini Cumhurbaşkanı’na vereceğini söyleyen Erez öyle görünüyor ki çarşamba günü Köşk’e yine çıkacak ama bu kez aldığı görevi geri vermek üzere!
Ama Türkiye’de bir koltuğa sahip olanın kolay kolay bırakmayacağı da bir gerçek. Yalım Bey de öyle görünüyor ki koltuğu değilse bile koltuğun hayalini kolay kolay bırakmayacak gibi görünüyor.
Argoda Yalım Erez’in düşürüldüğü duruma ‘kulampara sarması’ deniliyor. Aslında bugünkü Radikal’in manşeti de bu olmalıydı ama genel ahlak kuralları elimizi kolumuzu bağlıyor.
Ala Turka siyasetin bir diğer cilvesi de merkez sağda tutucu politikaları savunan iki sağ siyasi partinin Türk siyasetinde en çok tercih ettikleri kişinin bir solcu olması!. Bu tablo karşısında Ecevit’in solculuğundan mı şüphe etmeliyiz, yoksa Mesut Bey ile Tansu Hanım’ın sağcılığından mı? Ona da artık siz karar verin.
Yalım Erez’in başbakan adayı olmasının tek sebebi Yılmaz ile Ecevit’in Cumhurbaşkanı’na bu isim üzerinde anlaştıklarını açıklamasıydı. Yılmaz şimdi Yalım Erez’i ‘partilerin açıklamalarını işine geldiği gibi yorumlamaması’ için uyarıyor, Ecevit ise kendi hükümet programını hazırlamış bile. (Bakınız Bilal Çetin’in bugünkü yazısı.) Ama
ilginç olan o ki Erez’in hükümetini kuramaması ile ilgili olarak suçlanan kişi ise Deniz Baykal’dan başkası değil. Baykal’ın durumu bana hamamın namusunu kurtarmak için ayda bir kere dövülen adamın fıkrasını hatırlatıyor. Herkesin yaptığını yapıyor ama her seferinde hamamdan dayak yiyerek çıkıyor.
Eğer Ecevit 61 milletvekili ile 550 sandalyelik bir parlamentoda hükümet kurmayı başarabilirse DSP demokrasi tarihimizin oransal olarak en çok sayıda makam aracına sahip partisi olma unvanını da kazanacak. Neredeyse her iki DSP milletvekilinden bir tanesi seçimlerde kendisine devlet tarafından tahsis edilen makam aracını kullanacak. Ama Ecevit bir halk adamı olarak Renault’ya binmeye devam edecek.
En zararlı çıkanlar ise kendilerini Türkiye’nin en uyanık insanları zanneden Haznedar Tuğla yatırımcıları oldu. Yalım Bey’in başbakan adaylığı ile yükselişe geçen Haznedar Tuğla hisseleri dün tepetaklak oldu. Borsada bir kez daha beklentiler alındı, gerçekler satıldı.