Öyle görünüyor ki Bülent Ecevit’in kuracağı hükümet, ‘örtülü koalisyon’ niteliğinde olacak. Böylece büyük iş çevrelerinden tutun da bazı işçi sendikalarına kadar herkesin ‘umutsuz hayali’ de gerçekleşmiş oluyor: ANAP ve Doğru Yol Partisi bir kez daha ‘soft’ bir koalisyonda bir araya geliyorlar.
Sorun şimdi hükümetteki bakanların hangisinin ‘solu’, hangisinin ‘sağı’ temsil edeceğinin anlaşılmasında. Ecevit’in uzunca bir süredir kullandığı terminoloji de dikkate alındığında bu o kadar da kolay bir iş değil. Benim önerim eski bir halk tekerlemesinin hayata geçirilmesi: Sağına sarmısak, soluna soğan! Böylece ‘örtülü solanayol’ kabinesinin bakanlarının hangi kesimden olduğu daha kolay anlaşılabilecektir diye düşünüyorum.
İşin şakası bir yana, Türkiye’nin kurtuluşunu merkez sağın birleşmesinde arayanları doğrusu hiç anlayamıyorum.
Türkiye çok partili düzene geçildiğinden beri çok kısa bir-iki ara dışında merkez sağ partiler tarafından yönetildi. 12 Eylül öncesi Ecevit’in kurduğu iki hükümet de aslında bir ‘sol-sağ’ koalisyonundan ibaretti. Birinde ortak MSP idi, diğerinde de ‘bağımsız sağcılar’.. 12 Eylül sonrasındaki Demirel ve Çiller hükümetlerinde de sosyal demokratlar hiçbir dediklerini
yaptıramayan küçük ortak olmaktan ileri gidemediler.
Türkiye’nin bugün yaşadığı sorunlar nelerse, bunların hepsinin temeli merkez sağ hükümetler tarafından atıldı, beslendi, büyütüldü.
KİT’ler bu partiler tarafından arpalık haline getirildi.
Kamu kaynakları bu partilerin döneminde popülist politikalar için savruldu.
Enflasyon bu partilerin iktidarında yüzde 110’lara kadar yükseldi.
Devlet ihalelerindeki yolsuzlukların altında bu partilerin bakanlarının ve bürokratlarının imzası vardı.
Türkiye, bu partilerin bilinçli politikalarıyla ikinci sınıf bir demokrasiye layık görüldü.
Daha çok rant için kentlerin imar planlarıyla oynandı, çevre yaşanmaz hale getirildi.
Şimdi bakıyorum da bütün bu sorunların siyasi çözümü için önerilen şey iki merkez partinin birleşmesinden geçiyor.
Sanki bunlar zamanında hepsi bir çatının altında değilmiş gibi davranılıyor.
Türkiye’de bugün kendisini solcu olarak tanımlayan iki parti var. Bir tanesi bugün yarın merkez sağın desteğiyle bir azınlık hükümeti kuracak. Seçimlere kadar emaneti muhafaza edecek. Ya seçimlerden sonra?
Seçimlere üç ay kala iki parti de Ankara’daki kısır politika tartışmalarından ve kimin seçilebilecek yerde aday olabileceğinden başka hiçbir şeyi konuşmuyor.
Türkiye’nin son 50 yıldır düşürüldüğü durumdan sorumlu olan politikalara karşı halka ümit verecek bir söz söyleyemiyorlar. Hayat şartlarından bezmiş büyük kitleleri harekete geçirecek, sokaktaki insanın dertlerine çare olabilecek bir program ortaya koyamıyorlar.
Türkiye’nin asıl sorununun işte burada olduğunu düşünüyorum.
Sorun merkez sağın parçalanmışlığı değil, solun hayal gücünden yoksun olması. Halkın politikanın bir oyuncusu değil, seyircisi haline getirilmesi.
Almanya’da Hıristiyan demokratlar uzun süre iktidarlarını ‘hür demokrat’ yedekleriyle koruyabildiler. Türkiye’deki sosyal demokratlar da Türk merkez sağının ‘hür demokratları’ rolünü oynamayı artık bırakmalı.
Bunlar yapılmadıktan sonra ha Erez Başbakan olmuş, ha Ecevit.