Geçen gün konuştuğum bir reklamcı arkadaşım, hükümetin geleceğindeki belirsizliklerin işleri kötü etkilediğinden yakınıyordu. Anlattığına göre çok büyük uluslararası müşterileri dışındaki yerli müşterileri, hükümet konusunun açıklığa kavuşmasını beklemeyi tercih ediyorlardı.
Bir süredir İstanbul Borsası ile ilgilenen arkadaşlarım da aynı şeyden dert yanıyorlar.
Her telefonlarında artık neyi sormak istediklerini gayet iyi biliyorum.
Hükümetin düşüp düşmeyeceğini, düşecekse yenisinin kurulup kurulamayacağını, darbe tehlikesi bulunup bulunmadığını öğrenmek istiyorlar.
Dün de Devlet Bakanı Ufuk Söylemez, yurtdışına giderken yaptığı açıklamada ekonomik istikrarın siyasi istikrara bağlı olduğunu söylemek ihtiyacını hissetti.
Reklamcı arkadaşıma bana siyasi belirsizlikten yakındığı zaman, Necmettin Erbakan’ın Başbakanlıktan düşüşünün blue jean satışlarını nasıl etkilediğini sordum. Hükümet düşecek korkusuyla makarna satın alınması arasında nasıl bir ilişki bulunduğunu açıklamasını istedim.
Cevap vermekte çok zorlandı. Ona aynı soruyu kendi müşterilerine yöneltmesini tavsiye ettim. Kimbilir, hükümet düşecek korkusuyla ürettikleri ürünün reklamından ve dolayısıyla satış yapmaktan vazgeçtiklerine göre, belki bu sorunun doğru cevabını onlar biliyordur belki, diye ekledim.
Borsacı arkadaşlarıma da şunu sordum: Hükümet düşerse borsada işlem gören şirketlerin yöneticileri de görevlerinden mi ayrılacaklar? Şirketleri hükümet mi yönetiyor, yoksa yönetim kurulları mı? Hükümet düşerse insanlar maaş alamayacaklar ve dolayısıyla tüketim yapmaktan vaz mı geçecekler?
Pek mantıklı bir cevap alamadığımı söylemeliyim. Bana öyle geliyor ki borsacı arkadaşlarım, borsadaki yatırımlarını yaparlarken şirketlerin performanslarına, yatırımlarına, kârlılıklarına değil, söylentilere daha çok değer veriyorlar ve aslında yatırım değil spekülasyon yapıyorlar.
Dün de Ufuk Söylemez’e şunu sormak isterdim: Hükümet, ekonominin istikrarını koruması ve gelişmesi için ne gibi icraatlar yapıyor ki, olmaması ekonomide bir istikrarsızlığa yol açsın?
Bana öyle geliyor ki bütün bu insanların hepsi aslında ekonominin kendi dinamikleri ile yürüdüğünün, hükümetlerin bu işe pek de katkısı olmadığının pekâlâ farkındalar.
Ama çocukluğumuzdan beri hepimiz bu konuda öyle şartlandırıldık ki, hükümet olmazsa bu işlerin hiçbirinin yürümeyeceğini düşünüyoruz.
Ekonomiye devletçi görüşlerin hâkim olduğu dönemden kalma bilinç altımız, bizi böyle düşünmeye sevk ediyor.
Türk ekonomisinin çok uzun süredir hükümetlere rağmen büyüdüğünü, kendi ayakları üzerinde durduğunu, kendi dinamikleri ile gelişmesini sürdürdüğünü bildiğimiz halde, hükümetsiz kalma korkusu hepimizi etkiliyor.
Ekonomi tarihi, böyle dönemlerde korkup geri çekilenlerin değil, herkes korku içinde titrerken ürününe ve işine yatırım yapanların hep kazandığını yazıyor.
Bu dönemde de böyle olacak. Reklam yapan, işini geliştirenler bu tantana bitip toz duman yatıştıktan sonra pazar paylarını büyütmenin keyfini sürecekler. Bugün korku içinde titreyenler ise ellerindeki pazarın nasıl daraldığını görüp bunu, hükümet krizine bağlayacaklar.