RADİKAL

Kadın, kadının kurdudur

 Radikal’in Yazı İşleri Müdürü Yeşim Denizel Bedük anlattı. Geçenlerde bulunduğu bir davette, bir kadın dergisinin yöneticisi, kendisine Radikal gibi bir gazetenin yazı işleri müdürlüğünü yapmak için çok genç olup olmadığını sormuş.

Yeşim ne kadar aksini iddia ederse etsin ve bu sorunun aslında gerçekten “yaşla ilgili olduğunu” düşünürse düşünsün, ben sorunun ardındaki anlamı çok iyi biliyorum.

Yıllardır birçok kadınla birlikte çalıştım. Bir işyerinde yükselen kadının en büyük düşmanının erkekler değil, aslında kendi cinsinden diğer meslektaşları olduğunu öğrenecek kadar da yöneticilik yaptım.

Birbirleriyle en özel sırlarını bile paylaşacak kadar yakın olan kadınların iş ortamı içinde zamanla kanlı bıçaklı hale geldiklerini gözledim.

Jill Barber ve Rita VVattson isimli iki kadın sosyolog “Kadın kadına karşı” isimli kitaplarını bütünüyle bu konuya ayırmışlar.

Barber ve Wattson “mesleki kariyer adına kadınlar kadınlara çok rahat ihanet ediyorlar. Erkeklerden kaynaklanan düşmanlıklara kıyasla kadınların bu işte çok daha planlı hareket ettikleri gözleniyor” diyorlar.

İki kadın yazar (bu kitabı yazarken ya da daha sonra birbirleriyle kavga ettiler mi, bu konuda bir bilgi yok) kadınların aslında birbirleriyle daha rahat ilişki kurabildiklerine dikkat çekerek sorunun burada yattığını belirtiyorlar.

Buna göre birbirlerine en mahrem sorunlarını anlatabilen kadınlar, bir süre sonra bu bilgileri birbirlerine karşı kullanmakta hiçbir sakınca görmüyorlar. Özel hayatlarıyla iş hayatını kolayca karıştırabiliyorlar.

Yazarlar bu durumu küçüklükten öğrenilen rol dağılımı ile açıklıyorlar. Buna göre kız çocuklara beğenilmek, erkek çocuklara ise kazanmak öğretiliyor. Beğenilmeye alışmış bir kadın kendisinden daha fazla ilgi gören ve mesleğinde de başarılı olan bir kadın gördüğünde, bir de karşısındakinin çok özel sorunlarını biliyorsa bunu rahatlıkla kullanabiliyor.

İki kadın yazarın bu görüşlerinin değerli olduğunu düşünmekle beraber bunun tek bir sebep olarak gösterilemeyeceğini düşünüyorum. Bence bu biraz da kadın ruhu ile ilgili.

Kadın ruhu, erkek ruhuna göre daha bütün. Dolayısıyla iş hayatı ile özel hayatın karıştırılması yalnızca çocuklukta öğrenilen rollerle ilgili değil. Kadın ruhu kendi bütünlüğü içinde diğer kadınlarla olan rekabeti, iş hayatı – özel hayat ayırımı yapmadan sürdürmeye olanak tanıyor.

Bu yüzden de yıllarını kadın haklarının geliştirilip korunmasına veren kadınlar bile bir hemcinslerinin mesleki yükselişi karşısında “şüpheli” davranmaktan kendilerini alıkoyamıyorlar.

Bugün Türkiye’nin üç önemli gazetesinin kadın yazı işleri müdürleri var: Hürriyet’te Nurcan Akad, Radikal’de Yeşim Denizel ve Posta’da Betül Bülay ve Hande Özcan. Hangi kadın dergisinde hangisinin röportajını okudunuz? Hangi kadın dergisinde Mine G. ya da Ayşe Arman ile ilgili bir haber çıktı?

Selahattin Duman’a, Serdar Turgut’a, hatta Hulki Cevizoğlu ile bana bile sayfalarını açan kadın dergilerinin editörleri, neden kendi meslektaşlarının bu başarılarını dergilerine yansıtamadılar? Salih Memecan’a bonkörce açılan sayfalar Ramize Erer ile Piyale Madra’dan neden esirgendi?

Ne dersiniz hanımlar, biraz düşünmeye değer gibi geliyor bana .