Marlon Brando, yaşamını anlattığı kitabında (Annemin Öğrettiği Şarkılar, Çeviren: Gürol Koca, Remzi Kitabevi) Henry Koster’in yönettiği ‘Desiree’ isimli filminden de söz ediyor.
Brando’nun filmle ilgili tek iyi anısı başrolü paylaştığı Jean Simmons ile tanışmasıymış. Yönetmenin sıradan bir insan olduğunu ve filmin de oldukça kötü olduğunu anlattıktan sonra ‘Ama ilginçtir ki film beklenenin üzerinde bir gişe başarısına da ulaştı’ diyor.
Brando anılarının ‘Desiree’ ile ilgili kısmını H. L. Mencken’den yaptığı bir alıntı ile tamamlıyor.
Mencken’in sözü şöyle:
“Amerikan halkının beğeni düzeyini düşüren şeylere yatırım yapanların hiçbiri kaybeder miyim diye düşünmesin.”
Türkiye’yi ‘küçük Amerika’ yapma rüyasıyla yola çıkanların ruhları şad olsun.
Başka alanlarda olamasak bile Mencken’in altını çizdiği konuda ‘küçük Amerika’ olmayı başardığımız açıkça ortaya çıkıyor:
Türk halkının beğeni düzeyini düşüren şeylere yatırım yapanların hiçbiri kaybeder miyim diye düşünmesin!
Benim bir süredir ‘köylüleşme ve lumpenleşme’ olduğunu düşündüğüm şeyler meğerse aslında Amerikanlaşma değil miymiş?
Etrafınıza, yüksek rating getiren televizyon haberlerine, başarılı ticari sonuç alan reklamlara, son zamanlarda moda olan gazetelerin parlak kâğıtlı magazin eklerinin getirdiği tirajlara bir bakın.
Genel bir seviyesizlik tarihin bu dönemindeki Türk halkının beğeni düzeyinin yüksekliğini (yoksa alçaklığını mı deseydim) göstermiyor mu?
Ortalama zevkin bu denli aşağılarda oluşması, toplumun genel beğeni düzeyini de kendisi ile birlikte alabildiğine aşağılara doğru sürüklüyor.
Ekonomideki ‘Kötü para, iyi parayı kovar’ ilkesi toplumsal hayatımızda ‘Seviyesizlik seviyeyi kovar’a dönüşüyor.
En çok güldüğümüz komedyenler bir iki saat süreyle çeşitli küfürleri birbiri ardına rahatlıkla sıralayabilenler arasından çıkıyor.
Normal şartlar altında böyle bir sözü duysa yüzü kızaracak insanlar, belden aşağı esprilere kasıklarını tutarak kendilerini koyveriyorlar.
Ana haber bültenlerinde bir homoseksüel şarkıcı ile alay edilmesi herkesi ekran başında dakikalarca oyalayabiliyor.
Belirli bir müzikal kalite peşinde koşan şarkıcıların kasetleri yerlerde sürünürken; Türkçesi bozuk, detone şarkıcıların çığlıkları en son model elektronik araçlardan binlerce vat enerjiye dönüşüp kulaklarımızdan içeriye akıyor.
Durumdan şikâyetçi olanları susturacak gerekçeler de hazır: Halk bunu beğeniyor, halktan kopuk zavallı enteller halkın neyi sevdiğini anlayamıyor.
Peki halkın bu beğeni düzeyine inmesine yol açanlar kimler?
Kim yaptığı yatırımın geri dönüşünden emin olmak için halkın beğeni düzeyini düşürmeyi hedefliyor?