Pakistan zindabad! Türkiye?
Pakistan’ın ‘Simone de Beauvoir’ı olarak tanınan Alis Faiz, Fransız gazeteci Laurence Gourret’ye bir röportaj sırasında şöyle söylüyor:
“Kafamda bir görüntü var, 1960’lı yıllarda Lahor sokaklarında bisikletle gezen, bermuda şortlu genç kadınların görüntüsü. Bugün böyle bir şey düşünülemez bile.” (Başörtünün İçyüzü-Benazir, Çeviren: Nihal Önol, Milliyet Yayınları)Biz Türklerin kulağına hiç de yabancı gelmeyen sözler bunlar.
Anneannelerimizden, annelerimizden bunun benzerlerini belki defalarca dinlemişizdir: “Eskiden Malatya (ya da Afyon, Denizli, Gaziantep, Kahramanmaraş, Balıkesir vs.) böyle miydi? Şimdi kısa kollu bluzla bile sokağa çıkamıyoruz.”
Albümlerdeki eski fotoğraflara bakınca aklınızdan neler geçiyor?
Bir cumhuriyet bayramı balosu.. Genç kadınlar, erkekler… O gece için özenle dikildiği belli olan sırtı açık tuvaletler, askılı elbiseler, bakımlı saçlar… Sararmış fotoğraftan bize bakan çoğu tanıdık ama halleri tavırlarıyla bugünkünden bir o kadar da uzak yüzler..
Laurence Gourret’nin kitabını okurken Pakistan ile Türkiye’nin ne kadar da birbirine benzediğini fark ettiğimi sizlere daha önceki bir yazımda anlatmıştım.
Benazir Butto-Tansu Çiller benzerliği kadar çarpıcı olanlardan biri de İslamiyet’in bir siyaset faktörü olarak hayatlarımıza girmesiyle birlikte Pakistan ile Türkiye’nin geçirdiği toplumsal değişim.
Muhammed Ali Cinnah’ın laik Pakistan’ının popülist politikacıların elinde geçirmeye zorlandığı büyük değişimin vardığı noktaya henüz çok uzağız. Ama gelişmenin bu yolda olduğuna da hiç kuşku yok.
Zülfikar Ali Butto, ekonomik içerikten yoksun halkçı ideolojisini hayata geçirmek üzere iktidara geldiği zaman Pakistan herhangi Batılı bir ülkeden farkı olmayan, “halkının çoğunluğu Müslüman” (‘Halkının yüzde doksan dokuzu Müslüman ülke’ söylemine ne kadar benziyor, değil mi?) bir ülkeydi.
Butto ‘halkının çoğu Müslüman’ Pakistan’da İslam’ı kendi siyasal ideolojisinin bir parçası yapmaya kalktığında sonucun bugünkü noktaya varacağını büyük bir ihtimalle hiç hesaplamamıştı.
O dini kendi siyaseti için istediği yere kadar kullanabileceğini zannediyordu.
Bugün varılan nokta: Pakistan şeriat kurallarının hüküm sürdüğü bir ülke. Mahkemelerde bir erkeğin şahitliğini geçersiz kılmak için ancak dört kadının şahadeti gerekiyor. Bu yüzden tecavüz şikâyeti ile resmi makamlara başvuran bir kadını bekleyen tek bir şey var: Hapis!
Bugünkü Başbakan Nevaz Şerif ülkedeki tüm yasaların İslam kurallarına göre yeniden düzenlenmesi teklifini Meclis’ten geçirmek üzere.
Pakistan artık Müslüman olmayan vatandaşların bırakın ‘kamusal alanda’, özel hayatlarında bile istedikleri gibi giyinemedikleri bir ülke… İslam’ı kullanarak iktidarlarını pekiştirenlerin sadece ceplerini doldurmayı düşündükleri, ahalinin yarısından fazlasının açlık sınırında yaşadığı bir ülke..
Oy hesapları yüzünden ‘siyasal İslamcı-Arapçı’ küçük bir zümrenin siyasetin merkezi haline gelmekte olduğu Türkiye’de yaşayan herkesin Pakistan deneyiminden alması gereken çok ders var.
Bir siyaset faktörü haline getirildiğinde, İslamcılığın ne kadar baskıcı ve başka yaşam biçimlerine ne kadar tahammülsüz olduğunu gösteren bir laboratuvar Pakistan. Türban kavgasını izlerken, gözleri biraz da dışarıya çevirmekte yarar var.