RADİKAL

Miting yöneticisinin sorumluluğu

 Meclis’in siyasi inisiyatifi elinden kaçırmasından beri politika sokaklara giderek daha fazla taşıyor. Büyük kentlerde neredeyse her gün ‘eylem’ var.

Geçtiğimiz hafta başında türban eylemi ile doruğuna çıkan ‘sivil siyaset’ hafta boyunca da memur eylemleri ve kadınlar günü gösterileri ile devam etti. Her üç gösteri de meydanlara çıkmanın temel amacı yerine getirildikten sonra polisin müdahalesi ile sona erdi.

Yıllardır kendi köşemde ve yönettiğim yayınlarda polisin amacını aşan güç kullanımını çok eleştirdim.

İnsanların yerlerde sürüklenmesini, zaten tesirsiz hale getirilmiş göstericilerin insafsızca dövülmeye devam edilmelerini, polisin gözaltına aldığı kişilere yönelik kötü muamele alışkanlığını yerdim. Polisin içindeki bazı unsurların toplumsal olaylarda bir taraf gibi davrandığına ve bu tavrın toplumsal barışı bozucu etkisine dikkati çektim.

Bugün miting yöneticilerinin sorumlulukları üzerinde durmanın yararlı olacağına inanıyorum.

Miting yöneticisinin sorumluluğundan kastettiğim şey yasal bir sorumluluk değil elbette. Ben miting yöneticisinin mitinge katılanlara karşı olan sorumluluğu üzerine birkaç söz söylemek istiyorum.

Yasal bir kuruluşun davetine uyarak meydanlara gelenlere karşı mitingi düzenleyenlerin temel sorumluluğunun, o gösteriye katılanların evlerine sağ salim dönmelerini sağlamak olduğunu düşünüyorum.

Yasal sınırları sonuna kadar zorlamanın göstericiler açısından bir hak olduğuna inanıyorum. Sorun da zaten bu noktada çıkıyor. Yasal sınırların zorlanabileceği son noktanın doğru tespit edilmesinde yapılan bir hata, gösterinin bir dayak faslıyla sona ermesine yol açıyor. Aslında çok basit bir demokratik hakkın kullanımı en başta o hakkı kullanan insanların zarar görmesine neden oluyor.

Ankara’daki memur eyleminde bu zamanlama hatasının nelere mal olduğunu canlı yayınlarda izledik. Zaten sonuna gelmiş bir eylemi zamanında bitirmemenin ertesi gün aynı eyleme olan katılımı nasıl etkilediğini ve günlerce sürdüğü zaman etkili olabilecek bir eylemin nasıl heba olup gittiğini gördük.

Dün de İstanbul Taksim’de benzer bir olay yaşadık. Kadınlar günü kutlamaları için Taksim’e çıkan kalabalıkların zamanında ve düzenli olarak dağılmalarının sağlanmaması yine bir sürü insanın dayak yemesine yol açtı. Polis bu tür müdahalelerinde elbette daha soğukkanlı olmayı başarabilmeli ve eylemi durdurma amacını aşacak şiddette güç kullanmamalı. Ancak aynı sorumluluk o miting için kadınları, çocukları o meydana toplayanlar açısından da söz konusu. Polisin müdahalesinden sonra kontrolden çıkan kalabalıkların eylemle hiç alakası olmayan bir şiddete yönelip çevredeki dükkânları, otomobilleri taşladığı, bunun hem savundukları görüşlere, hem de masum insanlara zarar verdiği göz ardı edilmemeli. Miting yöneticisinin sorumluluğu dediğim şey de işte budur: Polisin müdahalesine fırsat vermeden eylemi sona erdirmek ve böylece kalabalıkların provokatörler tarafından kontrolden çıkarılmalarını önlemek.

Önümüzdeki aylar siyasetin daha çok sokakta yapılacağı günlere gebe. Büyük toplumsal acılarla karşılaşmamak istiyorsak polis kadar miting yöneticileri de ne yaptıklarına ve hareketlerinin sonuçlarının nelere mal olabileceğine dikkat etmek zorunda.