Hürriyet, Milliyet ve Sabah bir süredir pazar günleri iyi kâğıda basılmış ekler veriyor. Yaz döneminde bu eklerin getirdiği ek satış üç gazete için 900 bini buluyordu. Kış geldiğinden beri de üç ekin getirdiği ilave satış 600 bin ile 700 bin adet arasında değişiyor.
Kimle konuşsam bu eklerden şikâyet ediyor görünüyor ama hem gözlemlerim hem de net satış rakamları bu şikâyetlere itibar etmemi önlüyor. Bir pazar günü insanların toplu olarak bulundukları her yerde bu eklerin içine gömülmüş kadınlar erkekler görüyorum. Eğitimli insanların gittiklerini varsaydığımız yerlerde de, diğer harcı alem yerlerde de tablo değişmiyor. Demek ki tarihin bu döneminde Türk halkı için bu ekler önemli şeyler ifade ediyor.
Doğrusunu isterseniz iyi kâğıda, son derece kaliteli basılmış ve özenilerek emek verildiği hemen belli olan bu eklere ben de göz atmadan edemiyorum.
Toplumumuzda artık ‘paşagalaşamdan’ tipi olarak niteleyebileceğimiz bir grup insan var. Mankenler, şarkıcılar ve bir kısım hızlı sosyete delikanlısından ve genç hanımlardan oluşan bir grup bu. Her hafta resimleri üç dergide birden yer alıyor ve inanılmaz bir şey ama her seferinde söyleyebilecek yeni şeyler buluyorlar.
Benim bu eklerde en çok dikkatimi çeken şey, bu ‘paşagalaşamdan tiplerinin’ inanılmaz bir süratle aşktan aşka gezip durmaları.
İki hafta önce bilmemkimlerin oğluyla büyük bir aşk yaşadığını söyleyen bir hanım bir de bakıyorsunuz o aşkından ayrılmış ve yine aynı şiddette olduğunu iddia ettiği bir başka aşka yelken açıvermiş. Normal bir insanın bütün bir hayatı boyunca topu topu iki-üç kere düşebileceği şiddette bir aşk ateşiyle kavrulmaya başlamış.
Trafik o kadar hızlı ve yaşandığı ileri sürülen aşklar o kadar şiddetli ki bunun her ikisinin birden bir arada yaşanmasını insanın aklı kolay kolay almıyor.
İnsanın ‘hayatımın aşkını buldum’ demesinin ardından iki hafta geçmeden ‘yok hayır, hayatımın aşkını şimdi buldum’ diyebilmesi ve bununla da yetinmeyip üç hafta sonra aynı şiddette bir daha âşık olması Tanrı’nın gerçek bir mucizesi olmalı. Sizin anlayacağınız aşk konusunda zaten kafası karışık biri olarak kafam daha da karışıyor, problem içinden çıkılmaz hale geliyor.
Bu arada sizlerle paylaşmak istediğim bir şey daha var. Yarın verilecek eklerden birinin kapağında şu başlığı okudum: İnanılmaz ama bu kız Türk-Çarpıcı, etkileyici ve süper seksi…
‘Çarpıcı, etkileyici, süper seksi’ bir kızın, Türk olmasının neden yadırgandığını da anlayamadım. Yoksa bu özellikler sadece ‘yabancı kızlar’ için mi geçerli? Acaba dergiyi hazırlayanların zihninin gerisinde bu özellikler ile ‘bir Türk kızı’nı birleştiremeyen düşünce neydi? Milliyetçi ve mukaddesatçı kesimin dilinden düşmeyen ‘namuslu Türk anası’ kavramı mı, yoksa ‘iyi’ bir şeyin asla Türk malı olamayacağına yönelik toplumsal önyargımız mı?