RADİKAL

Rus’un demokrasisi başka

Yeltsin tankların üzerine tırmanıp ‘Rus demokrasisini’ koruma kararlılığını sergilediği zaman bütün dünya gibi ben de umutlanmıştım.

Demokrasisi ve ekonomisi gelişmiş bir Rusya’nın, bölgemizde Türkiye için iyi bir partner olacağına hâlâ da inanıyorum.
Ancak gelişmeler Rusya’da bir demokrasinin bırakın gelişmeyi kurulmasında bile hâlâ çok büyük zorluklar olduğunu gösteriyor ki bu durumun da bölgedeki istikrar açısından ciddi bir tehlike olduğunu düşünüyorum.
Yeltsin’in 1999’un son günü giderayak imzaladığı bir kararname, Kremlin politikacılarının kafalarının hâlâ değişmediğini ortaya koyuyor. Yeltsin’in kararnamesi Putin’den bir başkasının bırakın seçilmesini, seçime girmesinin bile imkânsızlaşması sonucunu doğuruyor. Başkan adayı olabilmek için 13 Şubat’a kadar 1 milyon imza toplamak gerekiyor. Bu da yetmiyor, seçim kampanyası sadece altı haftalık bir süre ile kısıtlanıyor ve adayların 1 milyon doların üstünde para harcaması engelleniyor. Bütün bunların ‘Çeçenistan fatihi’ diye lanse edilen Putin’in ekmeğine yağ süreceğine kuşku yok. Bir başka adayın ortaya çıkması da mümkün değil, bütün iletişim araçlarını kontrol eden Putin’i 1 milyon dolarlık bir seçim kampanyası ile yenebilmek de imkânsız.
Rusya’da sergilenen oyun aslına bakarsanız neredeyse bütün eski Sovyet Cumhuriyetleri’nde daha önce denendi ve ‘başarılı’ sonuçlar elde edildi.
Orta Asya steplerinden Ukrayna bozkırlarına kadar geniş bir coğrafyada adına demokrasi denilen ama bir kere iş başına gelmeyi başaran bir kliğin hatta birçok yerde tek bir adamın ve ailesinin ölene kadar iktidarı elinde tutmasına yönelik bir dizi operasyon izledik.
Oysa eski Varşova Paktı ülkelerinden birçoğu bugün Avrupa Birliği’nin demokrasi standartını yakalamış durumda. Polonya, Macaristan ve Çek Cumhuriyeti gibi gelişmiş demokrasiler AB’ye tam üyelik sürecinde. Birçoğu AB ile yakında tam üyelik görüşmelerine başlayabilecek durumda.
Neden böyle oldu? Eskiden aynı sisteme sahip ülkelerden bazıları SSCB’nin dağılmasının ardından demokrasi sınavından başarıyla çıkarken neden bazıları tek adam diktatörlüklerine mahkûm oldu?
Sanıyorum işin sırrı toplumsal muhalefet gelenekleri ile ilgili. Polonya, Çekoslovakya ve Macaristan gibi ülkeler komünist partilerin yönetimindeyken de güçlü bir toplumsal muhalefet yaşadılar. Romanya ve Bulgaristan gibi ülkelerde bile çok sıkı denetlense de bir toplumsal muhalefet varlığını korumayı başarabildi.
Sistemin ana ülkesi Sovyetler Birliği ise öyle görünüyor ki kendisini daha iyi korudu. Toplumsal muhalefet gelişme imkânı bulamadı, bir demokrasi geleneği oluşamadı.
Aklıma Troçki’nin, Stalin ile girdiği iktidar mücadelesi sırasında söyledikleri geliyor.
Troçki ‘Rusya Ana’nın esas olarak bir Doğu toplumu olduğunu söylüyordu. Ona göre Doğu toplumları çar, padişah, sultan, şah ve kral gibi ‘tek adam’ rejimlerine düşkündü.. Toplum kendisi ile ilgili kararları tek bir adamın eline bırakmaya eğilimliydi. Nitekim bu dedikleri o tarihte de doğrulandı. İşçi sınıfının yerini parti, partinin yerini merkez komitesi, merkez komitesinin yerini de genel sekreter aldı. İktidarı bittikten sonra yerden yere vurulan Stalin, Doğu toplumlarına özgü bu geleneği öyle bir kurumsallaştırdı ki Sovyetler Birliği toprakları üzerinde bugün yeşeren tüm genç cumhuriyetler de bundan kurtulamıyor.
Eski SSCB coğrafyasına baktığımızda gördüğümüzün hep aynı şey olması bu açıdan bir tesadüf değil. Hepsinde iktidarda tek bir adam var, bu adam iktidarını korumak için en akla gelmeyecek ‘demokratik çözümleri’ topluma kolayca kabul ettirebiliyor, oligarşik bir yapı ülke kaynaklarını soymak şeklinde özetlenebilecek bir hedef çerçevesinde kendi toplumunu eziyor.
Daha önce de yazdım bu vesileyle bir kere daha yazayım. Önümüzdeki yüzyılın ilk 25-30 yılının bu yapının çatlamasına yol açacak ciddi çatışmalara gebe olduğunu düşünüyorum.
Bundan en çok da biz etkileneceğiz. İki nedenle: Birincisi, bu coğrafyadaki her ‘kötü rüzgâr’ bizi de hasta etmekte gecikmiyor. İkincisi, Türkiye bildiğimiz ‘akrabalık ilişkileri’ nedeniyle bu ülkelerdeki birçok diktatörün neredeyse dünyadaki tek dostu.. Akrabalarımızın o coğrafyadaki halklar olduğunu, nasılsa iktidarı ele geçirmiş oligarşiler olmadığını hiç aklımızdan çıkarmamak zorundayız.