Önceki gece Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, Bükreş’ten dönüş yolculuğu sırasında, uçakta gazetecilerin sorularını yanıtladı. Ömer Lütfü Topal cinayeti sanığı polislerin tutuklu kalan son bölümünün de salıverilmesinin, çete soruşturmalarını ne yönde etkileyeceğine ilişkin soru Cumhurbaşkanı’nı çok kızdırdı.
“Yargıya müdahale etmeyin” dedi. Sonra şöyle devam etti: “Kurumlara güveninizi yitirmeyin. Meclis’e güvenmezseniz, hükümete güvenmezseniz, yargıya güvenmezseniz geriye ne kalıyor? Yargıya da güveninizi yitirirseniz, ondan sonra ört ki ölem!”
Cumhurbaşkanı’nın sözleri ilk bakışta “fazla politik” gibi görünse de aslında önemli bir gerçeği ifade ediyor.
Türkiye Cumhuriyeti’nin Anayasal düzeni, güçler ayrılığı ilkesine dayanıyor. Yargı da bu güçlerden birisi ve demokratik hukuk devletinin dayanacağı en önemli güç.
Ancak son zamanlarda meydana gelen olaylar, yargının toplumun bir kesimi üzerindeki inandırıcı etkisini giderek yitirmekte olduğunu ortaya koyuyor.
Elbette bir yargılama sürecine müdahale etmek doğru değil. Aksi kanıtlanıncaya kadar, suçüstü bile yakalanmış olsa, geçerli bir mahkeme kararı olmadan kimse peşinen suçlu ilan edilemez.
Bu açıdan mahkemelerin bazı sanıkları tutuksuz yargılamaya karar vermesi, hatta beraat ettirmesi eleştirilemez.
Ancak bütün bunlar, son günlerde yargı sistemimiz üzerine düşürülen gölgelerin kaldırılmasına yetmiyor.
Adalet Bakanlığı’nda yürütülen ve Radikal’in hafta sonundan bu yana okuyucularına duyurduğu bir operasyon, Cumhurbaşkanı’nın tabiriyle artık “ört ki ölem” aşamasına gelmekte olduğumuzun işaretlerini veriyor.
Bazı hakim ve savcıların, üstelik rütbe. düşürülerek, görev yerlerinin değiştirilmelerindeki “sistematik” uygulama, yargıya güveni ciddi ölçüde zedeleyecek gibi görünüyor.
Söz konusu hakim ve savcıların bir tek ortak noktaları var: Çete soruşturmalarında kararlı davranmak, işkenceci polislerin yargılanmalarında önemli roller yerine getirmek.
Bütün bunlar, tohumlarını Turgut Özal’ın has adamı Arif Yüksel’in ektiği ve Mehmet Ağar’ın Adalet Bakanlığı döneminde serpilip büyüyen şeriatçı ve ülkücü kadrolaşma hareketinin hasadı aslında.
Türkiye demokrasisi son derece önemli bir dönemeçte. Refah Partisi’nin kapatılması davasından tutun da çete soruşturmalarının sonuçlandırılmasına kadar bir dizi önemli olay var önümüzde.
Bu dönemeci geçmeyi başaramazsak Cumhurbaşkanı’nın dediğini yapmak zorunda kalacağız: Ört ki ölem!
Bu toplumsal intihar girişimini durduracak sağduyulu ve gerçek hukukçuların Adalet Bakanlığı bünyesinde verdikleri mücadeleye destek olmak herkesin görevidir.