Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Sezen Aksu ve Seda Sayan

 Bir arkadaşımın dilinden düşürmediği bir sözü son günlerde o kadar sık hatırlar oldum ki, sizlerle de paylaşmadan geçemeyeceğim.

Sözün kime ait olduğunu hatırlamıyorum. Sahibi her kimse bu yüzden beni mahkemeye vermeyeceğini ümit ediyorum.

Dilime pelesenk olan söz şu:

“Bir kadının ve erkeğin terbiyesi, kavgada ve ayrılık anında belli olur.”

Kolayca tahmin edebileceğiniz gibi son günlerdeki ayrılık olaylarından söz etmek istiyorum.

Perdeyi Gülay Atığ ile açmıştık. Ardından Ajda Pekkan ile Teoman Demir ayrılığı geldi. Daha bunun – Reha Muhtarvari bir deyişle – “şokunu atlatmadan” Seda Sayan ile Mahsun Kırmızıgül ayrıldılar ve televizyon ekranlarından hepimize bunu duyurdular. Ünlü çiftlerden Sezen Aksu ve Ahmet Utlu da tek celsede ayrıldılar. Koca bir yazı dedikoduyla eğlenerek geçirmemizi sağlayan manken Cansel ve futbolcu Alpay ayrılığını da elbette unutmamak gerek.

Toprağı bol olsun Gasset, “sevgilimizde, aslında bulunmayan çekicilikler, yetenekler düşlemişizdir” diyordu.

Bizim kültürümüzde de ‘aşkın gözünün körlüğü’ ve ‘gönülün nereye ‘konacağını bilemediğine’ ilişkin bir ortak yargımız var.

Bunu aşkın bir tür büyülenme olması ile açıklıyor, ünlü filozoflar.

Ama aşk ne kadar ‘bir büyülenme’ olursa olsun, sevgililerini seçişleriyle erkekler ve kadınlar kendi temel yaradılışlarını ortaya koyuyorlar. Âşık olduğumuz insan tipi, Gasset’in deyişiyle “kendi yüreğimizin çizgilerini taşıyan kişi”dir.

Âşık olan insan karşısındakinin kusurlarını görmez. Karşınızdakinin kusurlarını görmeye başlamışsanız aşkınız eski gücünü yitiriyor demektir.

Bir çok kişi şu yanılsamaya düşer: Kusurlarını gördükçe onu daha az seviyorum.

Hayır, bu doğru değildir, olamaz. Gerçek bunun tersidir. Hangi sebeple olduğu (tutkunun bitmesi, alışkanlık vs) önemli değil; aşkın azalması, karşıdaki kişinin kusurlarının ortaya dökülmesini, görülebilir hale gelmesini sağlar. Bu bir zincirleme reaksiyondur, biri diğerini doğurur. Aşk azaldığı için kusurlar görülür, kusurların artışı aşkı daha da azaltır…

Bu yüzden aralarındaki aşk biten insanların aklında kalan tek şey karşısındakinin kusurudur.

Bu bir anlamda insanın kendisini aklamasıdır. Aslında hiç bitmesin istediği şey, karşısındakinin kusurları yüzünden bitmiştir; hata altın kaftan olsa kimse giymek istemez!

İşte yazımın başında aktardığım söz bu günler için söylenmiş.

Kadın ve erkek aile terbiyesi almışlarsa birbirlerinin arkasından konuşmazlar.

Biten bir ilişkinin arkasından konuşmak yerine, vakarla susarlar. Acıları kendilerine yeter. Eski ilişkiden hatırladıkları da çoğu zaman güzel günlerdir, onun anısını bozmak istemezler.

Ama gelin görün ki ‘mahalle karıları’ ve ‘sokak çocukları’ için bu yargı geçerli değildir.

Bir çift arasındaki en gizli kalması gereken şeyleri bile bir işportacı edasıyla ortaya dökmeye çekinmezler.

Hatta bizdeki gibi televizyonlara, gazetelere eski sevgilileri için olmadık hikayeler anlatırlar.

Konuşsa hepsinden daha çok sansasyon yaratacak Sezen Aksu’nun saçlarını boyayıp (‘hayatını değiştiremeyen kadınlar, saçlarını değiştirirler’ sözünün bir örneği her halde) eski kocasıyla ilgili sadece güzel sözler söyleyerek çekip gitmesi ile Seda – Mahsun, Alpay-Cansel ve Ajda-Teoman olaylarının farklılığını yaratan da işte budur.

St. Augustine “Amor meus, pondus meum: illo feror, quocumque feror” – evet, latince, çünkü daha şiirsel! – (Sevgim benim ağırlık merkezimdir: O nereye giderse, ben de oraya giderim) diyordu.

Ayrılıklardan sonra söyledikleri sözlere bakarak kimin ağırlık merkezinin nerede olduğunu kolayca tahmin edebilirsiniz: Kimininki beyninde, kimininki bacaklarının arasında!