Sevemediğim çocuklar
Başkalarını bilmiyorum, ama ben bu Selim Can veledinden – tanrı biliyor -hiç hoşlanmıyorum.
Güzel – çirkin; kız – oğlan ayırt etmeden bütün çocukları seven, onların hiçbir kusurunu görmeyen benim gibi bir insanı bu duruma düşüren nedir, diye günlerdir de gözüme uyku girmiyor.
İlk başlarda herkes gibi Selim’i ben de sevmiştim. Büyümüş de küçülmüş havasını sempatik bulmuştum. Afacan bakışlı kara oğlandan bayağı hoşlanmıştım.
Ama sonra işin cılkını çıkardılar.
Yıldız yaratarak varolan ve yarattığı yıldızları iliklerine kadar sömürerek beslenen televizyon endüstrisi Selim Can’ı kısa sürede dünyanın en sevimsiz yaratığı haline getirmeyi de başardı.
Oysa biz millet olarak çocuk yıldızları hep çok sevmiştik.
Bizim çocukluk ve gençlik yıllarımız “cik”li. starlarla geçti: Ayşecik, Sezercik, Ömercik.
Hepsi çoluk çocuğa karıştılar, artık isimlerinin sonunda “cik” yok ama onlarla ilgili anılarımız hâlâ tazeliğini koruyor.
Çoğu yabancı filmlerden apartma senaryolarla çekilmiş filmleri dışında onları hep kendi aile ortamlarında tanıdık, sevdik.
Hepsi Türkiye’nin modern yüzünü temsil ediyordu. Giyim kuşamları, konuşmaları düzgündü ve büyümekte tereddüt etmemişlerdi.
Sonra “küçük” dönemi başladı. Küçük Emrah, Küçük Ceylan bu dönemin ürünüydüler. Köyden kente göçeden milyonların temsilcisiydiler. Çocukken çocukluklarını bildiler, büyümeleri gerektiğinde de büyüyüp isimlerinin önündeki “küçük” sıfatını kaldırıp attılar.
Hepsi ama hepsi Selim Çan’dan da, Küçük İbo’dan da daha sevimliydiler.
Küçük Ibo ile Selim Can arasındaki çarpıcı benzerliğe de dikkatinizi çekmek istiyorum bu arada.
Birisi İbrahim Tatlıses’in küçük versiyonu, öteki Tansu Çiller’in.
Ortak noktaları, kendilerine davranış örneği aldıkları kişilerin aynı sevimsiz hareketlerini ve ifadelerini tekrarlıyor olmaları.
Ama yine de onları bu kadar sevimsiz kılan esas unsurun televizyon olduğu kanısındayım.
Her taşın altından ve her programın içinden (reklamlar dahil) fırlayıveren küçük başlarıyla evlerimizin içine fazlaca girip çıkmaya başladıklarını düşünüyorum.
Yüzleri eskidikçe garabetlerinin altının daha çok çizilmesinden hazzetmiyorum.