RADİKAL

Tek çocuk sendromu

 Kızım Yasemin doğduğundan beri eşimle birlikte hep aynı soruya muhatap olduk: İkincisi ne zaman? Hatta Hıncal Uluç vaktiyle aynı bekâr evini paylaştığımız ve ailesinin tek çocuğu olan Ali Kocatepe’ye takılmak için ‘tek çocuk olmanın iyi sonuçlar doğurmadığına’ onu örnek göstererek kararımızı yeniden gözden geçirmemizi bile istiyor.

Sanıyorum tek çocuk sahibi herkes de bu soruyla sık sık karşılaşıyor.
Yaygın olan inanış tek çocukların problemli, şımarık, bencil oldukları yönünde. Kardeşsiz geçen bir çocukluk döneminin yetişkinlikte yol açabileceği uyumsuzluklar ile ilgili endişeler dile getiriliyor. Bu görüşte olanlar, tek çocukların hayatlarının en başından itibaren özellikle de aile ortamında paylaşmayı öğrenemedikleri varsayımından yola çıkıyor.
Buna karşılık ‘tek çocuk’ olmanın iyi yönlerinin de olduğu kabul ediliyor.
Bu görüşte olanlar, bir topluluk içinde ‘en sorumlu kişi, en organize olan, en ciddi, nadiren geç kalan, tartışmadan hoşlanmayan ve kendine hâkim olmayı bilen kim varsa o tek çocuktur’ diyecek kadar ‘ileri’ de gidebiliyorlar.
Öte yandan her hangi iki ‘tek çocuk’ arasındaki benzerliklerin diğer çocuklar arasındaki benzerliklerden daha baskın olduğu da kabul ediliyor.
Biz çocukları çok seven bir toplumuz. Dünya yüzünde çocuklara bir bayram armağan eden ilk ülke olma gururunu her fırsatta dile getiriyoruz. Onlar bizim her şeyimiz, canımız, ciğerimiz, yarınlarımızın tek güvencesi…
Ama önem verdiğimiz başka birçok konuda olduğu gibi çocuklar konusunda da az düşünüyor, az yazıyoruz.
Bu yüzden herkes yaşadığı bir sorunu sadece kendisine özgü zannediyor. Başkalarının deneyimlerinden yararlanabilsek çözebileceğimiz birçok problem karşısında çaresiz kalıyoruz.
Çağdaş toplumlarda giderek çok daha fazla sayıda çift, birden fazla çocuk sahibi olmamak kararını alıyor.
İngiltere’de yapılan bir araştırma tek çocuk sahibi olmak isteyen çiftlerin sayısında son on yılda beş misline varan artışlar olduğunu gösteriyor. Günümüzde ortalama Avrupalı bir aile 1,4 çocuktan oluşuyor.
Türkiye de gelişen ekonomik ve sosyal yapısıyla bundan daha farklı bir görüntü çizmiyor olmalı diye düşünüyorum.
Kendileri de birer ‘tek çocuk’ olan Jill Pitkeathley ve David Emerson isimli iki araştırmacının yazdığı ve 1997’de Türkçe olarak da yayımlanan bir kitap aldım önceki gün. ‘Tek Çocuk Sendromu – Tek çocuk olmakla başa çıkmanın yolları’ adını taşıyan kitap HYB Yayıncılık tarafından Semra Eren’in çevirisi ile yayımlanmış.
Kitap altmıştan fazla ‘tek çocuk’la konuşularak hazırlanmış. Şu anda her biri bir yetişkin olan bu çocukların geçmişleri, eğitimleri, başkalarıyla ilişkileri, mesleki ve sosyal yaşamları derinlemesine konuşularak yazılmış.
Şu anda yetişkin durumda olan ‘tek çocuklar’ için yapılabilecek fazla bir şey yok. Ancak henüz yetişme dönemindeki tek çocukların ebeveynlerinin öğrenecekleri çok fazla şey var kitapta. Ayrıca ‘tek çocuklarla’ evli olanlar için de iyi bir rehber olduğunu düşünüyorum.
Önümüzdeki günlerde kitapta okuduklarım ve bunların bana düşündürdükleri ile ilgili başka yazılar da yazacağım. Ama önerim çocuğunuzu gerçekten seviyorsanız bir iki milyon liraya ve bir kitabı okuma zamanına kıyıp, bu kitabı okumanızdır.
Ayrıca kendi deneyimlerinizi de bana yazıp başka tek çocuklular ile paylaşabilirsiniz. Çağrım yalnızca tek çocuk sahibi olan ebeveynlere değil, aynı zamanda tek çocuk olarak yetişmiş ve kendisini tahlil etme yeteneğine kavuşmuş olanlara da..
Böylece ‘interaktif’ bir dizi bile yaratabiliriz diye düşünüyorum. Faks numaram gazetenin yukarıdaki künyesinde, elektronik posta adresim ise hemen aşağıda.