Sonunda hiç kimsenin istemediği şey oldu ve NATO hava gücü Yugoslavya’daki hedeflere karşı geniş kapsamlı bir saldırı başlattı.
Gerek saldırı öncesi açıklamalar ve gerekse saldırı sonrası gelişmeler harekâtın Amerika Birleşik Devletleri’nin kontrolünde ve yönetiminde olduğunu ortaya koyuyor.
Harekât NATO adına yürütülüyor ama NATO Genel Sekreteri bile barış olmadıkça savaşın sona ermeyeceğini ancak ABD, saldırının Miloşeviç’i anlaşmaya ikna edene kadar süreceğini açıkladıktan sonra söyleyebiliyor.
Bu da Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra dünyada sözü geçen tek gücün ABD olduğunu hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak bir şekilde ortaya koyuyor.
Rusya Federasyonu Devlet Başkanı Yeltsin’in yaptığı ilk sert çıkışın bu ülkeye yapılacak mali yardımın ilk taksiti ile birlikte yumuşamış olması da dikkat çekici. Yeltsin başlangıçta gerekirse askeri müdahaleden söz ederken şimdi diplomatik mücadeleden dem vuruyor.
Sırp milliyetçiliğinin eski Yugoslavya topraklarında yol açtığı acılarda Batı Avrupa da aslında gizli bir suç ortağı rolü oynadı.
Bosna’da yaşanan acılara uzun süre gözlerini yuman Avrupa’nın bu tutumunun ardında Almanya’nın Hırvatistan üzerinde yaptığı hesaplarla şekillenen beklentiler de rol oynadı.
Amerika bu kez aynı tuzağa düşmemeye kararlı görünüyor.
Ancak şimdilik hava harekâtıyla sınırlı kalacak Amerika’nın bu girişiminin de Kosova’daki etnik temizlik eylemlerini durdurmaya yeteceğini düşünmek oldukça zor.
Önceki gecenin şokunu atlatan Sırp birliklerinin Kosova’nın çeşitli bölgelerinde ve özellikle de Priştine’de sivillere yönelik şiddet hareketlerine devam etmeleri sorunun basit bir hava harekâtıyla çözümlenemeyeceğini ortaya koyuyor.
Kosova’da sivillerin can güvenliğini sağlayacak tek yol bu aşamada bir kara harekâtı olarak görülüyor. Ancak başta Almanya, İtalya, Fransa olmak üzere bir kısım NATO müttefikinin gönülsüzlüğü ve Amerikan kamuoyunun savaş kayıpları konusundaki hassasiyeti bu ihtimali devreden çıkarıyor.
Saddam yönetiminin Irak’ta benzeri bir etnik temizliğe girişmesini önleyen en önemli faktör kara harekâtı sonucunda güneyde ve kuzeyde Irak’a yasak bölgelerin oluşturulmuş
olmasıydı. Yugoslavya’da bu durumun söz konusu olmaması sivillere yönelik şiddet uygulamalarının bu harekatla durdurulabileceği umutlarının önündeki en önemli engel.
Bosna’dan sonra Kosova’nın vebalini de bu yüzden Batı Avrupa üstlenecek.
Öte yandan hava harekâtı özelliği gereği Yugoslavya’da da Sırp sivillerin cezalandırılması anlamına da geliyor. İlk günün çok sıhhatli olmayan bilançoları siviller arasında da can kayıpları olduğunu ortaya koyuyor ki bu da ABD’nin Miloşeviç’i ikna edene kadar hava harekâtını sürdürme kararlılığı üzerinde etkili olabilir.
Soğuk savaş döneminin terminolojisiyle düşünüp konuşan bizim siyasetçilerimizin tahmin ettiği gibi bu harekât bir dünya savaşına daha yol açmayacak. Hatta bölgede daha geniş kapsamlı bir savaş ihtimali de görünmüyor.
Bu aşamada elimizden gelen tek şey ise bu harekâttan gerek Kosova’da, gerekse Sırbistan’da sivillerin mümkün olduğu kadar az zarar görmeleri için dua etmek.