Türban tartışmaları, bu tartışmanın gerginliğe ve krize dönmesini amaçlayanların istediği istikamette hızla ilerliyor.
Tansu Çiller’in son çıkışı bu açıdan oldukça anlamlı.
Çiller, din eksenli siyaset yapmak konusundaki en büyük rakibi Fazilet’i bile geride bırakarak bir adım daha ileri gitti.
Bu kesimin dilinin altında döndürüp durduğu ama açıkça ifade etmeye çekindiği bir düşünceyi pat diye söyleyiverdi.
Türban takanların namuslu, takmayanların namussuz olduğunu ihsas edecek şekilde türban takmanın
esasen bir ‘namus’ sorunu olduğunu belirtti.
“Nüfusunun yüzde doksan dokuzu Müslüman ülke” söyleminin altında yatan ve başka yaşam biçimlerine aslında tahammülü olmayan görüşün ileride varacağı yere kestirmeden ulaştı.
Türban konusunda birçok kişiyle farklı düşündüğümün farkındayım.
Evet, bir insanın istediği gibi giyinmesine kimse karşı çıkmamalı. Bu giyim tarzı bir siyasi görüşün savunulması anlamına geliyor olsa bile, bir demokraside bu tür siyasi görüşlerin savunuluyor olması da yadırganmamalı. Hatta demokrasi tüm kurumları ile isteyenin istediği gibi giyinme hakkını korumalı, bunu engellemek isteyenlerle mücadele etmeli.
Bu hak bugün türban takmak isteyenler için olduğu kadar yarın türban takmak istemeyenler için de geçerli bir haktır. Ve bugün türban savunucuları ile farklı düşünüyor olmamın esas nedeni de bu hakkın geleceği ile ilgili olarak endişeler taşıyor olmamdır.
Kendisinden başka yaşam biçimlerine pek de hoşgörüyle bakmayan bu kesimin kamusal alanda eline geçireceği bu hakkı kötüye kullanacağından kuşku duymamdır.
Kamusal alandaki düzenlemeleri İslam hukukuna uygun hale getirmeye başlarsak yarın İslami tesettüre uygun olarak giyinmek istemeyenlerin haklarını nasıl garanti altına alacağız? Evlenme ve boşanmaların, miras hakkının, iş yaşamının ve çalışma düzeninin türban hakkının savunulmasındaki gerekçelerle dini düzene uygun hale getirilmek istenmesine karşı ne söyleyeceğiz?
Burada kritik olan nokta ‘nüfusunun yüzde doksan dokuzu Müslüman bir ülke’de yaşadığımız gerçeğinin sık sık altının çiziliyor olmasıdır.
Yapılan her şey ‘dinin bir gereği’ olarak sunulduğuna ve nüfusun da yüzde doksan dokuzu Müslüman olduğuna göre bir süre sonra, günümüz Pakistan’ında yaşananların tekrarlanmayacağının garantisi nerededir?
Türkiye ikili hukukun geçerli olduğu bir anayasal düzene mi geçecek?
Cevaplanması gereken sorular bunlardır.
Evet kişiler kendi günlük yaşamlarında ne istiyorlarsa onu giyebilirler. Buna kimsenin karışmaya hakkı olamaz.
Ama iş özel yaşam alanındaki hakların, dini gerekçelerle kamusal alana taşınmasına gelince iki kere durup düşünmek gerekir.
Devlet dairelerinde, okullarda türban takmayacak olan ‘namussuzların’ da bazı hakları olduğunu bizim siyasi İslamcı / Arapçılardan savunan bir kişi biliyor musunuz?
