RADİKAL

Uçkurdan sorumlu devlet bakanı!

 Neşe Düzel, Devlet Bakanı Işılay Saygın ile bir röportaj yapmış. Işılay Saygın biliyorsunuz “kadın ve aileden sorumlu” devlet bakanlığı görevini yürütüyor.

Röportajdan anlaşıldığı kadarıyla Işılay Hanım kendisini ziyadesiyle başarılı buluyor.

“Benim özel hayatım hiç yok. Bekârım. Evli olsaydım belki bu kadar başarılı olmazdım” diye de “başarısının” nedenini kendince izah ediyor.

Özel hayattaki bir “başarısızlığın” siyasette “başarıya” dönüşmüş olması gerçekten ilgi çekici bir durum.

Röportajı okuyunca kendi kendime dedim ki, “keşke evlenip bir çocuk sahibi olabilseydi. Belki o zaman siyasette başarısız olurdu ama hiç olmazsa başkalarının çocukları için böyle rahat rahat atıp tutmazdı.”

Işılay Hanım’ın çocuk sahibi herkesin tüylerini diken diken edecek görüşleri esas olarak “bekâret kontrolü” konusunda yoğunlaşıyor.

Belli ki kendisinin bu konuda ciddi bir takıntısı var. Bakın neler diyor.

“Kızlar bekâret kontrolüne götürüldükleri için intihar ediyorsa edecektir. Bence o kadar önemli bir şey değil. Üç tane, beş tane.. Caydırıcı olsun diye bazı kurallar koymak lazım. Böyle bir diyaloga girmesin erkekle. Ona sahip çıkmak için ‘kızım seni kontrol ettiriyoruz, seni mahkûm eder, rezil ederiz’ deyip caydırıcı olmak lazım. Bekâret testi bütün kızlara uygulansın canım, n’olacak?”

Bir devlet bakanının “intihar ediyorlarsa ne olacak, üç tane, beş tane” diye anlattığı şeyin esasen bir insanın hayatı olduğunu ona nasıl anlatabiliriz?

Başkalarının çocukları için “intihar ederse etsin” diyen bir zihniyetin nasıl olup da “aileden sorumlu” bir bakanlık koltuğuna oturtulduğunu acaba Mesut Yılmaz’a, Bülent Ecevit’e mi sorsak?

Acaba Bülent Bey de çocuk sahibi olmadığı için onun gibi mi düşünüyor? Ya da Mesut Bey “benimkiler nasıl olsa erkek, onlara bekâret kontrolü yok” diye kendini teselli ediyor mu? Peki öteki Başbakan Yardımcısı İsmet Sezgin iki kız çocuk babası olarak bu işe ne diyor? Bakanlar Kurulu’nda karşılaştığında Işılay Hanım’a “sen kendine bak, herkesin kızı kendi namusunu kendisi korumasını bilir” diyecek mi?

Bu ülkenin “namusu mücessem ve kendinden menkul” insanları neden başkalarının özel hayatlarıyla bu kadar ilgililer? Bu ülke böylesine büyük bir tımarhane haline getirilmeye layık mı?

Çocuklarımızdan “üç tane, beş tane” diye karpuz sayar gibi söz eden bir zihniyete daha ne kadar tahammül edeceğiz?