RADİKAL

Küçük sorunlar aslında hep daha büyüktür

 İspanya’da bu ay başında yayımlanan bir televizyon programı, Avrupa’nın göbeğinde bile “aile içi şiddet” sorununun daha hâlâ çözülememiş olduğunu gözler önüne serdi.

60 yaşındaki Ana Orientes isimli kadın, bir süre önce boşandığı kocasının kendisini 40 yıllık evlilikleri boyunca sürekli dövdüğünü Endülüs Televizyonu’nda yayımlanan bir “talk show” programında anlatmıştı. Talihsiz Ana Orientes programda “Evliliğim acı ve dayakla geçti. Hiçbir şey söyleyemiyordum, çünkü kendimi ifade edemiyordum. Kara cahildim ve evlilikten başka bir yaşam düşünemiyordum” demişti.

Boşanmaya karar veren yargıç İspanyol maço geleneğinin etkisi altındaydı ve çiftin iki katlı evlerini boşandıktan sonra ortaklaşa kullanmalarına karar vermişti. Gideceği hiçbir yer olmayan kadıncağız çaresizlik içinde boşandığı kocasıyla aynı çatı altında yaşamaya devam ediyordu.

Programın televizyonda yayımlanmasının ardından 40 yıl boyunca kendisini döven Jose Parejo’nun öfkesinden de bu yüzden kurtulamadı. Jose eski karısını öfkeyle dövdü ve ardından da bahçeye sürükleyip üzerine benzin dökerek diri diri yaktı.

Ana Orientes’in cenazesi Granada’da bir kadın hakları gösterisine dönüştü. İspanyol yasalarının aile içi şiddet karşısındaki acizliği bir kez daha gözler önüne serildi. Ana Orientes, İspanya’da sadece 1997’nin ilk 11 ayında eski kocası tarafından öldürülen 59. kadındı.

Benzeri aile içi şiddet olaylarına fazlasıyla alışkın bizim toplumumuz için aslında bu haberin hiçbir orijinalliği yok. Hatta haber değeri bile yok.

Evlilik içi şiddet bizde de “kadınların ve çocukların hizaya getirilmesi” için yaygın olarak kullanılıyor.

Ancak başta siyasetçiler olmak üzere medya da dahil hiç kimse bu “küçük” sorunla yeteri kadar ilgilenmiyor. Kocaların karılarını dövmeleri ve ebeveynlerin bir eğitim yöntemi olarak dayağı kullanmaları ne duyuluyor, ne de konuşuluyor.

Toplum olarak bu konuda sanki gizli bir mutabakatımız var. Kadınların ve çocukların dövülmesine karşı yasal donanımımız yetersiz. Aile içi şiddet kurbanı kadınların başlarını sokabilecekleri sığınma evlerini toplumsal bir organizasyon haline getirmeyi bile beceremedik. Hatta bazı kadın derneklerinin kurdukları bu tür evlerin sağcı bazı belediyelerce kapatılmasına bile ses çıkaramadık.

Aile içi şiddet kurbanı çocuklar konusunda ise herkesin eli kolu iyice bağlı. Küçücük çocukların maruz kaldıkları insanlık dışı muameleler karşısında o kadar aciziz ki böyle bir sorun yokmuş gibi davranmayı tercih ediyoruz.

Çözüm bekleyen binlerce “büyük” sorunumuzun yanında bu konuya da eğilmiyor olmamızın nedeni, sorunun “küçüklüğünden çok bu konuyu tartışmanın işimize gelmiyor olması. Aslında hepimiz toplumsal sorunların “küçük-büyük” diye ayrılamayacağını çok iyi biliyoruz. Ama çaresizliğimizi gözler önüne sermektense, böyle bir şey yokmuş gibi davranmayı tercih ediyoruz.