RADİKAL

Uygarlıkların fay hattı

Nathan Gardels’in editörlüğünde hazırlanan ‘Yüzyılın Sonu’ isimli kitap (T. İş Bankası Kültür Yayınları, Çeviren: Belkıs Çoraçı Dişbudak) çağdaş düşünürlerin günümüz dünyası üzerine yaptıkları değerlendirmeleri içeriyor.

Kitapta yer alan yazılardan bir tanesi de aynı zamanda NPQ dergisinin de editörü olan Nathan Gardels’in, Samuel P. Huntington ile yaptığı söyleşi.
Huntington, Carter döneminin Güvenlik ve Planlama Koordinatörü. Halen Harvard’da Stratejik Çalışmalar’ı yönetiyor.
Huntington çağımızda modern jeopolitik sorunların sonunun geldiğini düşünüyor.
Uluslararası sorunların ana kaynağının gelecekte jeokültürel sürtüşmeler ve uygarlıkların çatışması olacağını söylüyor.
Huntington’a göre “asıl fay hattı uygarlıklar arasında”. Bir yanda Batı, diğer yanda Doğu Asya’nın Konfüçyüsçü toplumları, öte yanda da Müslüman dünya… Huntington bu hatların geleceğin savaş hatları olacağı kehanetinde bulunuyor. Dünyayı sarsacak depremlerin asıl bu fay hatlarındaki kırılmadan ileri geleceğini söylüyor.
Soğuk Savaş’ın bitmesiyle birlikte ‘Batı’nın kendi iç savaşı’nın da bittiğini, mücadelenin bundan sonra Batı ile diğer uygarlıklar arasında gerçekleşeceğini söylüyor. Avrupa’nın en bölücü çizgisinin Hıristiyanlığın 1500 yılındaki doğu sınırından geçtiğini savunuyor. Bu çizginin doğusunda eski Osmanlı İmparatorluğu ile Çarlık Rusyası’nın kaldığını biliyoruz. Yirminci yüzyılın son büyük insanlık utançlarının; Bosna’nın ve Kosova’nın bu ‘fay hattında’ yaşandığını söylemeye gerek var mı?
Huntington ‘Batı değerlerinin’, ‘evrensel değerler’ olarak sunulmasının pek çok İslam toplumunda köktendincilik gibi tepkileri tahrik ettiğini düşünüyor.
Bu yüzden de insan haklarını uzun vadede korumanın en iyi yolunun, bir ülkeyi demokratikleşmeye doğru itmek olduğunu savunuyor. “Küresel demokratik toplumun görevi demokratikleşmiş bir ülkenin yeniden otoriter yönetime dönmesini önlemesidir. Gerek ABD ve gerekse diğer güçlü demokratik uluslar için ortaya kesin bir amaç konulabilir: O amaç da halkın demokrasiyi benimsemiş olduğu ülkelerde o demokrasiyi desteklemektir” diyor.
Türkiye, Cumhurbaşkanı Demirel’in de vurguladığı gibi dünya üzerindeki 59 Müslüman ülkeden demokrasiyle yönetilmeye çalışılan tek ülke. Bu özelliği ile hem ‘Batı’nın hem de ‘Müslüman dünyanın’ ayrılmaz bir parçası. Bir başka deyişle Huntington’un sözünü ettiği uygarlıklar arası çatışmanın tam merkezinde, uygarlıklar arası fay hattının tam üzerinde yer alıyor. Hatta ülkemizin ‘Batıcı’-‘demokratik’ partileri ile ‘İslamcı’-‘otoriter’ partilerinin en çok oy aldıkları bölgelerin sınırının nereden geçtiğine bakarsak bu fay hattını ‘coğrafi olarak’ tanımlamak bile mümkün.
En genel tanımıyla demokrasi ve köktendinci İslam arasındaki bu çatışmanın, bugün ‘türban’ görüntüsünde dışa vurulduğunu da rahatlıkla söyleyebiliriz.