RADİKAL

Verdiğin yerleri toprak diyerek geçme, tanı!

Devlet büyüklerimizin bütün ülkeyi ve kaynaklarını kendi malları gibi görmeleri bizde tarihimizden kaynaklanan bir gelenek.
Bu ülke 600 küsur yıl bu anlayışla yönetildi.
Padişahlar bütün ülkenin kayıtsız şartsız tek sahibiydiler.
Bu yüzden Osmanlı toprakları devlet terminolojisinde ‘mülk’ olarak adlandırılıyordu.
Cumhuriyet idaresi padişahlığı ortadan kaldırdı, ama aynı anlayışı devlet kadrolarından silemedi.
Bu kez cumhuriyetin yöneticileri ‘seçilmiş padişahlar’ olarak aynı hakkı kendilerinde gördüler.
Cumhurbaşkanımızın, başbakanlığı döneminde bir yolsuzluk olayının arkasından söylediği ‘Verdimse ben verdim kardeşim’ sözleri bu anlayışın en sıcak örneklerinden birisiydi.
Bu yasaları, vatandaşların isteklerini, bir bölgede yaşayan halkın o bölge üzerindeki tasarruf hakkını dikkate almayan, halktan kopuk devlet otoritesinin her şeyin üzerinde görülmesinin bir sonucuydu.
Birçok bakımdan Süleyman Demirel’in ‘genç kopyası’ olduğunu düşündüğüm Mesut Yılmaz da bu geleneksel tavrın devamını sergilemekte bir sakınca görmüyor.
Rize’nin Çamlıhemşin ilçesinde yer alan Fırtına Vadisi’nde baraj ve hidroelektrik santralı kurulması ile ilgili tepkileri tıpkı ‘rol modeli’ gibi yanıtlıyor.
Fırtına ve Hala dereleri üzerinde ‘yap-işlet-devret’ modeliyle yapılması öngörülen baraj ve santralın temel atma töreninde, protestoculara karşı takındığı tavır bunun bir örneği.
Sadece 360 megawattlık bir enerji üretimi için Fırtına Vadisi’nde 56 bin ağaç kesilecek.
Birinci derecede heyelan ve erozyon bölgesi olan Çamlıhemşin’de yeraltı tünelleri için patlatılacak 704 ton dinamitin yaratacağı sarsıntının ve kesilen ağaçların bölgede yaşayan halkın yaşamını nasıl etkileyeceği bile doğru dürüst araştırılmıyor.
Fırtına Vadisi dünya üzerinde yalnızca belirli bir bölgede yetişen kuşların korunması bakımından öncelik taşıyan 217 alandan biri. Dünyada sadece Fırtına Vadisi’nde ve Çoruh’ta yaşayan dağ horozu ve Kafkas Ur kekliğinin yaşam alanları baraj nedeniyle tehlikeye giriyor. Bölge aynı zamanda dünya çapında önemli 100 kuş alanından biri olarak kabul ediliyor.
Dünyada yalnızca Kanada ve Fırtına Deresi’nde yaşayan ‘denizalası’ isimli balığın da yaşam alanları barajın tehdidi altında.
Bölge bitkisel olarak 2 bin 460 türle Türkiye florasının yüzde 28’ini oluşturuyor. Ve bu özelliğiyle dünyada korunmada öncelikli 200 bölgeden birisi olarak kabul ediliyor. Baraj inşaatı bu 2 bin 460 türün yok olmasına da neden olacak.
Bütün bu ekolojik ve toplumsal maliyetlerine karşılık üretilecek elektrik hem dört kat daha pahalıya mal olacak hem de Türkiye’nin bugünkü üretiminin ancak binde dördünü karşılayabilecek.
Unutmadan söyleyeyim, bu arada barajı yapıp işletecek şirket yılda 25 milyon dolar kazanacak.
Çamlıhemşin halkı bütün gücüyle baraja karşı çıkıyor. Ama ‘mülkün’ asıl sahipleri Ankara’da oturduğu için sesini duyuramıyor.
Gözü dönmüş bir açlıkla Türkiye’nin kaynaklarının üzerine çöken devlet bürokrasisi ‘Verdimse ben verdim, kime ne’ demeye devam ediyor.