RADİKAL

'Yalanı teşhir' gazetecinin görevidir

 Dünkü Milliyet’in haberine göre hazırlanmakta olan ‘Diana Yasası’ en çok bizim artistleri mutlu etmiş. Sibel Turnagöl, İpek Tenolcay, Hülya Avşar, Hande Ataizi gibi elinden her iş gelen (sunuculuk, oyunculuk, mankenlik, şarkıcılık vs.) mümtaz şahsiyetler böyle bir yasanın hazırlanmasından fevkalade mutlu olduklarını ifade etmişler.

Görüşüne başvurulanlardan bir tek Mustafa Sandal bu tür yasal kısıtlamalara karşı çıkmış. Sandal, “Kısıtlamalar, yasaklar getiren bir yasa istemem. Kurumlar kendileri bir otokontrol içinde olmalı” diyor.

Paparazzilerden en çok şikâyet edenler arasında ‘paparazzi’liği kendi kişisel şöhretlerini arttırmak için kullananların bulunması gerçekten ilginç.

Bu hanımlardan bir bölümünün “Ben havuzda soyunacağım, sen uzaktan benim haberim yokmuş gibi resmimi çek” ya da “Filancayla bu akşam Şamdan’a gideceğim. Haberiniz olsun” dediğine tanıklık edebilecek en az on tane paparazzi gösterebilirim.

Modern toplumlarda kamuoyunun önüne çıkan şahıslarda aranan tek bir özellik var: Dürüst olması, yalan söylememesi, düşündükleriyle kendi özel hayatının arasında bir çelişki olmaması.

Örneğin bir siyasetçi çıkıp da “o çiftlik benim değil, ablamın” derse ve daha sonra o çiftliğin ablasına değil de kendisine ait olduğu anlaşıldıysa böyle bir suçun affedilmesi söz konusu değil.

Burada temel mantık şu: Eğer bu siyasetçi böyle bir konuda yalan söyleyebiliyorsa, diğer konularda da yalan söyleyebilir. O zaman bu siyasetçi güvenilmez bir insan demektir ve demokratik sistem içinde bunun teşhir edilmesi, halkın uyandırılması gerekir.

Siyasetçi örneğini her alanda verebiliriz. Bir futbolcu profesyonel bir sözleşme yaptığı takımın maçlarında sahada geziniyorsa buna karşılık geceleri kız arkadaşlarıyla gece kulüplerinden çıkmıyorsa, burada da o futbolcunun özel hayatından söz edilemez. Profesyonel sözleşme imzalayan sporcunun bunun gereklerine uyması gerekir. Uyup uymadığını denetleyecek olan mekanizma da bugün herkesin küçümsediği paparazzilik müessesesinden başkası değildir.

Bir bankacı, devlet ihalelerini Önceden haber aldığı İddialarının hemen ardından “Ballı para” adını verdiği bir tekne alıyorsa, kamuoyu kolay kazanılan paranın nereye ve nasıl harcandığını öğrenmelidir. Bunu bulup ortaya çıkaracak olanlar da gazetecilerdir ve bu faaliyet “özel hayatın dokunulmazlığı” kavramlarının arkasına saklanılarak önlenemez.

Bir tarikat lideri insanların sokaklarda hangi kıyafetle dolaşmaları gerektiği, kadınların neden örtünmeleri ve çalışmamaları gerektiği konusunda fikirler ileri sürüyorsa, o tarikat liderinin kendi özel hayatında nasıl davrandığını, bu söylediklerini kendisinin yapıp yapmadığını bilmek kamuoyunun hakkıdır. Bunu takip edecek ve kamuoyuna duyuracak olanlar da gazetecilerdir.

Gazeteci yaptığı iş nedeniyle kendisine ve ortak mesleki vicdana karşı sorumludur. Mustafa Sandal’ın “otokontrol” dediği şey de işte budur.

Gazeteci yaptığı işin kamunun genel çıkarlarına uyduğuna kanaat getiriyorsa; söz konusu haberi elde ederken hırsızlık vs. gibi ahlak dışı yollar kullanmadıysa; haberin elde ediliş tarzı mesleğin genel kurallarına ve ortak benimsenen geleneklerine aykırı değilse ve gazeteci sadece gördüğü gerçeği yazıyor, çektiği resmi basıyor, buna kendi uydurduğu yalanları eklemiyorsa söz konusu “otokontrol” sağlanmış demektir. Ve yapılan iş ahlakidir.

Ceza tehdidi altında özgür basın faaliyeti yürütülemeyeceği Avrupa İnsan Haklan Mahkemesi’nin içtihatıdır. ‘Diana Yasası’ adı takılan girişimin esas olarak basına açık bir sansür amacı taşıdığını ve özgür basın faaliyetine engel getirmeyi hedeflediğini düşünüyorum.