RADİKAL

Yaşlıların gençler için yapabileceği

 Bernard Shaw’un çok sevdiğim ve bir kenara not ettiğim bir sözü var: “Gençlerin yaşlılar için yapabilecekleri tek şey, onları sarsarak güne uyabilmelerini sağlamaktır.” (Şakir Eczacıbaşı, Bernard Shaw-Gülen Düşüncelerden.)

Gençler bu konuda ellerinden geleni arkalarına bırakmıyorlar, çok şükür ki. Ama bugün değinmek istediğim konu bunun tam tersi.

Dünyanın üç ayrı köşesinde yaşayan birbirlerinden sosyal sınıf, eğitim ve dünya görüşü olarak tamamen farklı üç yaşlı insandan söz etmek istiyorum.

‘Gençleri sarsıp, hayatın gerçekleri üzerine bir kez daha düşünmelerini sağlayabilecek’ üç ayrı insanın öyküsünü eminim sizler de gazetelerden izlemişsinizdir.

Bir tanesi bizim ülkemizde yaşıyor. Siverekli Sinan Çelmen’i (50) Posta Gazetesi okuyucularına ’20. yüzyılın Mecnun’u’ olarak tanıttı.

Sinan Çelmen 1970 yılında Hatice Çelmen ile evlenmişti. Yakınları çiftin birbirlerini ‘deli gibi sevdiğini’ söylüyorlardı. 24 yıl süren bu mutlu evlilik Hatice Hanım’ın bir hastalık nedeniyle ölümü üzerine sona erdi.

Sinan Çelmen bu olaydan sonra hayatla olan tüm bağlarını keserek kendisini evine kapattı.
Komşularının ve akrabalarının bütün yardım çabalarını ‘Hatice’mden sonra hayat çok anlamsız’ diyerek reddetti.

Dört yıl süren yasın ardından Sinan Çelmen görme yeteneğini yitirdi. Gazetelerin yazdığına göre ‘ağlamaktan kör oldu’. Yaşadığı toprakların mistik havası ile Sinan Çelmen’in öyküsü birleştiğinde ortaya çıkan tablo Leyla ile Mecnun’un çağdaş versiyonuydu.

Aynı günlerde dünyanın iki ayrı köşesinden iki ‘mutluluk haberi’ okuduk. Sanatçı Barbra Streissand (56) ile Nelson Mandela (80) mutsuz evlilikler, ihanetler ve aşksız geçen yılların ardından ‘gerçek aşkı’ bulduklarını söyleyerek ‘yaşlarına uygun’ İnsanlarla hayatlarını yeniden birleştirdiler.

Tüm dünyaya aşkın yaşının olmadığını, insanın ‘her şey bitti’ diyebileceği bir yaşta bile âşık olabileceğini, âşık olduğu insanla yeni bir hayat kurmak üzere yola çıkabileceğini gösterdiler.

Aşk ‘bir tür geçici delilik durumu’ olduğu için ikisi ortak özellikler gösteren bu üç ayrı öykünün kahramanlarını karşılaştırıp, sonuçlara varmak aslında çok doğru değil.

Ama bence bu üç insanın öyküsü yine de hayatın bitmeyeceğini, bitmemesi gerektiğini gösteriyor bizlere.

Her şeyin bittiğinin düşünüleceği bir yaşta bile, insanı hayata bağlayacak gerçek aşkın bulunabileceğini anlatıyor.

Aşkı bir kez bulunca bunun değerini bilmemiz gerektiğini öğütlüyor.

Gençler bundan pek hoşlanmasa da yaşlıların hayatlarından da dersler çıkarmamız gerekiyor.