Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Adil yargılama yapılabileceğine niye inanmıyoruz?

Adil yargılama yapılabileceğine niye inanmıyoruz?

Dini gelenekler kılıfı altında tecavüze uğrayan kız çocuğunun öyküsü kutuplaşmış bir toplumdan beklememiz gerektiği gibi gelişti.

Bir kesim için bu tür vicdansızlıklar, siyasallaşıp, tarikatlaşarak özünden koparılmış bir dindarlığın sonucu.

Bundan bir adım daha ileri gidip, dindarların tümünü aynı kefeye koyan küçük bir azınlık da vardır elbette.

Diğer kesim için ise her türlü belgesiyle gözümüzün önünde olan olay aslında gerçek bile olmayabilir!

Laikçilerin uydurduğu, “fırsat bu fırsattır” diyerek milletin inançlarını aşağılama çabası!

Ancak ortada da koca bir dosya var.

Ses kayıtları, fotoğraflar, 6 yaşında kıyılan dini nikah, küçük yaşta hamilelik kuşkusu, hekimin durumdan şüphelenip yaptığı suç duyurusu, kemik testinde yapılan sahtekarlık vs.

Soğuk kanlılıkla adil bir yargılama yapılmasını niye bekleyemiyoruz o halde?

Yargılanıp mahkûm edilmeden önce herkesin suçsuz sayılması gerektiği ile ilgili kuralı içselleştirememiş olmamızın tek sorumlusu biz miyiz?

Kim bilir belki de adalet sistemine güven duymadığımız için kendi yargılamalarımızı yapıp, kararlarımızı veriyor ve insanları suçlu ilan edebiliyoruz.

Adil yargılama ile ilgili o kadar kötü örnek yaşadık ki.

Bu olayda küçük kızın o yıllarda yaşadığı çaresizlik ve dehşeti o kadar derinlerde hissediyoruz ki yargılamanın adil olmayabileceği ihtimaline karşı tedbir alıyor gibiyiz.

Toplumu bu nedenle suçlayabilir miyiz?

Olayı ört bas etmeye çalışan savcı gözümüzün önünde dururken, haklarında ağır cezalar istenen zanlılar tutuklanmadan salıverilirken, mahkeme tarihi için delil karartmaya uygun uzun bir süre verilmişken adalete güvenmediğimiz için suçlanabilir miyiz?

Çok daha hafif suçlamalarla tutuklu yargılananlar hafızamızda tazeyken, bu zanlıların serbestçe delil karartmaya olarak verecek şekilde salıverilmesini nasıl yorumlayabiliriz ki?

Bazı hâkim ve savcıların, tarikata bağlılıklarının, Anayasa ve kanunlara olan bağlılıklarından daha üstün olabildiğini hep birlikte görüp, yaşamadık mı?

Siyasallaşmış bir yargının, yürütmenin başından aldığı işaretle insanları delilsiz, mesnetsiz ömür boyu ağırlaştırılmış hapse mahkûm edebildiğini bilenler, aynı işaretle suçluların salıverileceğini düşünürlerse bu kimin hatasıdır?

———————————–

Buna “tecavüz” denilir, “istismar” değil!

Ceza kanunumuzda bu tür suçlar için “istismar” kelimesinin kullanılmasının nedeni ve kaynağı nedir, bilmiyorum.

Ancak bu kelimenin, suçun ağırlığı ile ilgili algıyı azalttığı da bir gerçek.

Arapçadan dilimize girmiş olan “istismar” kelimesi, TCK Büyük Sözlük’te “birinin iyi niyetini kötüye kullanma, sömürme” olarak tanımlanmış.

Kubbealtı Lügatı, Arapça “semere” (meyve, kar, fayda) kök kelimesinden “işletme, faydalanma” olarak tarif ediyor.

Aynı şekilde “taciz” kelimesi de durumu yeterince açıklamıyor.

TDK’ya göre Arapçadan dilimize giren “taciz”, “tedirgin etme, rahatsız etme” anlamına geliyor.

Altı yaşında bir kız çocuğunun evlendirildiğinin ortaya çıkmasıyla birlikte başlayan tartışmalarda, işlenen suç ile ilgili olarak bu kelimelerin kullanılması, suç algısını hafifletiyor.

Elbette hukuk adamları kanun ne diyorsa onu kullanmak durumundalar ancak biz bilelim ki bu suçların adı “istismar” ya da “taciz” değil, düpedüz “tecavüz”dür!

——————————-

Üç tencerenin üçünün de dibi kara!

İran, Rusya ve Türkiye temsilcileri arasında “Astana Formatında” geçtiğimiz Kasım ayında yapılan toplantıdan sonra yayınlanan ortak açıklamada bir bölüm var ki ister gülün ister halimize ağlayın diye sizlerle de paylaşmak istiyorum.

Açıklamanın 5. Maddesinin ikinci paragrafında “Fırat’ın doğusunda” sivillere karşı YPG tarafından yapılan ayrımcı muameleler kınanıyor ve bu üç ülke temsilcilerinin “zulme karşı derin endişe duydukları” ifade ediliyor.

İran, Rus ve Türk yetkililerin “zulüm” diye tanımladıkları konulardan biri, yapılan açıklamaya göre “barışçıl gösterilerin bastırılması”!

Açıklama şöyle:

“Bu bağlamda ayrılıkçı grupların Fırat’ın doğusunda barışçıl gösterilerin bastırılması, zorla silah altına alma ve eğitim alanındaki ayrımcı uygulamaları da dahil olmak üzere sivillere yönelik artan saldırıları ve her türlü zulmüne karşı derin endişe duyduklarını ifade etmişlerdir.”

İran, ülkesindeki gösterilere katılanları idam ile yargılıyor; yakalama, yargılama, infaz arasındaki süre 15 gün!

Rusya, henüz kimseyi idam etmedi ama ülkesindeki barışçı gösterileri şiddetle bastırıyor, ciddi hapis cezaları veriyor.

Türkiye’de idarenin barışçıl gösterilere tahammül edemediğini, her toplantının, basın açıklaması girişiminin bile polis şiddetiyle dağıtıldığını biliyoruz.

İnsan hakları açısından durum vahim olmasa bu açıklamayı belki tebessümle karşılardık ama sanırım oturup halimize ağlamak daha gerçekçi bir tutum olur.

————————