Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın danışmanı Yasin Aktay, danışmanlık görevinin yanı sıra Yeni Şafak gazetesinde yazılar da yazıyor.
Geçen günkü yazısında soğan fiyatları ile ilgili eleştirileri yanıtlıyordu.
Şöyle yazmış:
“Türkiye’de soğan kıtlığı yok, vicdan, izan ve ahlak kıtlığı var. Yoksa Allah bu ülkeye soğanı da sarımsağı da mercimeği de halkına yetecek kadar vermiş, ama gözü doymak bilmeyen tüccarlar ve siyasiler Allah’ın lütfuyla, keremiyle bolca verdiği rızık üzerinde tepiniyorlar.”
“Soğan yok” diyenleri nerede gördü bilmiyorum ama eleştirilen şey piyasada soğan olmaması değil, soğanın fiyatı.
Zaten bu tür eleştirilerin hemen hepsi aynı şekilde karşılanıyor.
Et fiyatlarının yüksekliğinden şikâyet ediyorsanız yanıtı hazır: Koyun eti bol bol var, onu alın!
Gıda enflasyonunun bir türlü kontrol altına alınamaması, Türklerin gıdaya en pahalıya ulaşabilen halk olması sonucunu doğruyor, aldığınız yanıt bu: Marketler dolu!
İyi de zaten marketlerin boş olduğunu iddia eden yok ki.
Marketlerde bir boşluktan söz edeceksek, tüketici sayısındaki düşüşten ya da sepete giren ürün miktarındaki azalmadan söz edebiliriz.
Yoksa maşallah raflar tıka basa dolu da o fiyatları ödeyebilecek insan sayısı az.
TÜİK’e göre kuru soğanda Türkiye’nin yeterlilik oranı yüzde 114,7. Dünyadaki ilk beş ülke arasındayız.
Bu tabloya rağmen kuru soğan fiyatlarındaki aşırı artışın nedeni “gözü doymak bilmeyen tüccarlar ve siyasetçiler” değil, doğrudan doğruya AKP’nin ekonomi politikası.
Soğan fiyatlarının önemli bir politik tartışmanın konusu olması yeni değil.
Beş yıl önce de soğan üretimi iklim şartları nedeniyle azalıp fiyatlar yükseldiğinde Cumhurbaşkanı Erdoğan bunu soğanın stoklanmasına bağlamış, depolar filan basılmıştı, hatırlarsınız.
O vakit de yazmıştım, tarımsal üretim günlük tüketime göre yapılamaz. Mevsimseldir.
Mevsiminde hasat edilen ürün depoya kaldırılır ki yıl boyunca tüketilebilsin.
Bu yapılmaz ve ürünün tümü hasat döneminde piyasaya sürülürse fiyat yerlere düşer, ürün tarlada kalır ertesi sene de o ürünü ekecek çiftçi olmaz. Ürün olmayınca fiyatlar yine yükselir.
Son derece basit, iktisat derslerinin en başında öğretilen ve kıt akıllı birisinin bile anlayabileceği bir şey bu.
Beş yıl önce iklim şartlarından dolayı fiyatlar artınca hükümet, ithalatı serbest bıraktı. Bununla yetinmedi depolar basıldı, depoya tarımsal ürün koymak stokçuluk diye sunuldu.
İthalat fiyatları düşürdü, depolayan da olmayınca soğanın fiyatı düştü, ürün hasat edilemeden tarlada kaldı. Çünkü hasat maliyeti, satış fiyatının üstüne çıkmıştı.
O dönemde soğan ithalatının serbest, ihracatının yasak olduğunu da hatırlatayım.
Bu politikalar soğan üretiminin düzenli olarak azalmasına yol açtı. Geçtiğimiz yıl kuru soğan üretimi yüzde 6 oranında azaldı ve buna rağmen ithalat hala serbest.
Fiyatların artmasının nedeni bu yanlış politika.
Yasin Aktay, soğan fiyatlarından yakınanları “Hazreti Musa’ya, özgürleştikleri için teşekkür edeceklerine ‘soğan nerede’ diye söylenmeye başlayan Yahudiler gibi” diye suçluyor.
Halimize şükretmemizi istiyor.
Danışmanlık görevini adam gibi yapsa ve Erdoğan’ı bu hatalı politikaları konusunda uyarsa maaşını gerçekten hak etmiş olur, ben söylemiş olayım.
——————————-
Hatayı kabul etmek erdemdir
Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, katıldığı bir etkinlikte “vur de vuralım, öl de ölelim” diye slogan atanlara “bekleyin, onun da zamanı gelecek” yanıtını verdi.
Bu yanıta yönelik eleştirileri “hayretle, üzüntüyle takip ediyoruz. Sözlerimden başka manalar çıkarmak iyi niyet değildir. Çarpıtmadır, gaflettir” diye yanıtladı.
Akar, “Sayın Cumhurbaşkanımızın liderliğinde” yapılan çalışmaları anlatırken terörle mücadeleden söz ettiğini ve gençlerin de bu sırada slogan attıklarını söylüyor.
Zaten kimse de bunun aksini iddia etmiyor!
Yani açıklama, aslında hiçbir şeyi açıklamıyor.
Akar, “teröristlerin inlerine girdikçe, barınaklarını, sığınaklarını başlarına yıktıkça başka yerlerden ses geliyor” diye de devam ediyor.
Kusura bakmasın ama bu söyledikleriyle, slogana verdiği yanıt arasında bir ilişki yok.
Terörle mücadele edildiğini anlatırken atılan slogan, mesela “paşam bizi askere al” gibi bir slogan olsaydı ve bu slogana verdiği yanıt eleştirilseydi haklı olabilirdi.
Ancak bir grup sivil “vur de vuralım, öl de ölelim” diye slogan atıyorsa, bunun yanıtı “bekleyin onun da zamanı gelecek” olmamalıydı.
Duymazdan gelmediğine göre “hayır, herkes kendi işini yapacak, asker askerliğini yapacak, siz de demokrasiye sandıkta sahip çıkacaksınız” gibi bir yanıt verebilirdi oysa.
Bir grup sivil “vur de vuralım” diyorsa, “paşam” da zahmet olacaktı belki ama azıcık düşünmeliydi: Kimi vuracaklar? Hangi yetkiyle vuracaklar?
Burada çok açık bir paramiliter özlem sergileniyor ve “paşam” da bundan hoşnut gibi.
Bizim kamu yönetimimizdeki önemli sorunlardan biri de Akar’ın sergilediği davranış.
Şu ya da bu nedenle boş bulunup, saçma sapan yanıt verdiğini kabul etmiyor.
Çünkü zannediyor ki burada yaptığı hatayı kabul ederse kendisi için dünyanın sonu gelecek.
Hayır, böyle bir şey olmayacak.
Tehlikeli bir slogana hatalı bir yanıt verdi, bunu düzeltmeyi bilmek erdemli bir davranış olurdu.
Yoksa kimse “bekleyin onun da zamanı gelecek” dediğinde, elbette “bekleyin, haber vereceğim o zaman gösterdiklerimi vurursunuz” diye düşündüğünü iddia etmiyor.
——————————
