Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Olmayan kelimenin arkasına saklanıyor

Olmayan kelimenin arkasına saklanıyor

Dağdaki teröristlerin sadece sayısını değil, ayakkabı numaralarını bile bilen İçişleri Bakanı, “teröristlerin” belediyelerde işe girmelerini önleyememiş.

Bunu kendi açıklamasından öğrendik.

Tuhaf bir durum bu.

Terörle mücadelede çok başarılı olduğunu söylüyor ancak teröristlerin belediyelerde cirit atmasına da engel olamıyor!

İddiasına göre “İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde işe alınan 1668 kişi veya yakını terör örgütü ile iltisaklı” imiş!

Bu “iltisaklı” kavramı bütün meselenin anahtarı esasen.

“İltisak”, Arapçadan dilimize girmiş bir kelime. “Yapışmak” anlamına gelen “lüs^uk”dan geliyor, Kubbealtı Lügatı’na göre “bitişme, kavuşma” anlamında.

Herkesin anlayacağı bir Türkçe ile söyleseler millet gülmek için ağzını kullanmaya zahmet etmeyeceği için belli ki Arapçanın büyülü havasından yararlanmak istiyorlar.

“İltisak”, TDK tarafından da “kavuşma, bitişme, birleşme” olarak tanımlanmış.

“İltisaklı” da her halde “kavuşmalı, bitişmeli, birleşmeli” diye anlaşılmalı ama böyle bir Türkçe de yok.

Ciddi sözlüklerimizin hiçbirinde “iltisaklı” diye bir kelime yok!

Belli ki biraz Arapça mürekkep yalamış bir cahil bu kelimeyi getirip Emniyet Genel Müdürlüğü’nün sözlüğüne sokmuş.

Nitekim bu kelimenin bilinçli olarak seçilmesinden de anlıyoruz ki söz konusu 1668 kişi esasen suçlu değil, terörist hiç değil.

Çünkü bu kelime hukuki bir sonuç doğurmayacak bir durumu tanımlıyor.

Atılan bir sosyal medya mesajından bile terörist üretmeyi başaran Adliyemizin, neden bu kişileri de terörist ilan etmemiş olduğunu saklamaya yarayan bir kelime bu.

İçişleri Bakanı’nın böyle “a^ciz” görünmesinin nedeni de bu.

“Bir yakının terörle iltisaklı olması” ise iyice garip.

Suç kişiseldir, kişi kendi eyleminden sorumludur, bir yakınının eylemleri, kimseyi suçlu yapmaz.

Mesela kardeşi darbeci diye Şaban Dişli suçlanmadığı gibi büyükelçi bile yapıldı.

Örgütlü suç liderleri ile arkadaşlık ediyor, onları TBMM’de ağırlıyor diye kimse Devlet Bahçeli’ye de mafya babası muamelesi yapmıyor.

İçişleri Bakanı’nın başının hukuk ile hoş olmadığını biliyoruz ama hukuk ile arasını düzeltmeye biraz gayret etse iyi olur çünkü seçimden sonra ona çok lazım olacak.

—————————

Terör kurbanlarının kanıyla siyaset yapmak

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, kadına karşı şiddetle mücadele günü nedeniyle düzenlenen toplantıda “Ben ‘Orada şehit edilen dört yaşındaki yavrumuzun kanını yerde bırakmayalım’ derken aynı zamanda sandıkta da bırakmayalım” dedi.

İstiklal Caddesi’ndeki terör saldırısında hayatını kaybeden “dört yaşında bir yavrumuz” yok ama burası önemli değil.

Üzerinde durmamız gereken Cumhurbaşkanı’nın üslubu ve bir terör saldırısında hayatını kaybedenler üzerinden siyaset yapma arayışı.

Her şeyden önce bir hukuk devletinde, devletin başı “kanını yerde bırakmamak” gibi bir kavramı kullanmamalıdır.

Teröristlerin yakalanması yürütme organının görevidir, yargılanıp, suçlu bulunanların cezalandırılması ise yargının.

Gerçi Erdoğan, saraylarda oturmaya o kadar alıştı ki kendisini padişah zannediyor olabilir tabii ama öyle olmadığını hatırlamasında yarar var.

Cumhurbaşkanı “muhalefet ve yavrusu bu konuda konuştu mu” diyerek muhalefetin saldırıyı zımnen desteklediğini anlatmaya çalışsa da gerçek böyle değil.

İstiklal Caddesi’ndeki saldırıyı herkes en ağır şekilde kınadı, Fahrettin Bey “dezenformasyon” birimini harekete geçirip, internette bu kınamaları bularak, Erdoğan’ın dezenformasyon çabasını boşa çıkarmalıdır.

Kanunu bu amaçla çıkarmamışlar mıydı?

Erdoğan bununla kalmıyor “kanını sandıkta bırakmayalım” diyerek, kendi dışındaki herkesi terörist ya da terör işbirlikçisi ilan ediyor.

Oysa acı olan gerçek şu ki saldırının önlenememiş olmasının sorumlusu kendi yönetimidir.

Konya’da devlet bütçesinden yaptığı seçim mitinginde “sınırların ötesinden başlayarak ülkemizi adım adım güvenli hale getirmeye kararlıyız, sınırlarımızı güvenli hale getireceğiz” derken, 20 yıldır bu işi neden yapamadığını da açıklamalıydı.

Gerçek şu ki sınırlarımız güvenli değil, teröristler sınırı rahatça geçip, İstanbul’a kadar gelebildiler ve saldırdılar.

Erdoğan önce bu durumun hesabını vicdanına vermeli. Fırat’ın kıyısında kaybolan koyunu filan tekrar hatırlatmayacağım.

——————————–

Erdoğan “şiddet” ile mesafesini kaybediyor

Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ, PKK / YPG’nin havan mermisi ve roket atar kullanarak gerçekleştirdiği saldırıda bir öğretmen ile bir çocuğun yaşamını yitirdiği Karkamış’da hayatını kaybedenlerin yakınlarını ziyaret etti.

Ardından Karkamış Sınır Kapısı’nda hükümetin Suriye politikasını eleştirirken çevrede bulunan bazı kişilerin tepkisi ile karşılaştı.

İki grup arasında gerginlik yaşandı.

Bunun üzerine Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, şöyle konuştu:

“Particiklerden bir tanesi dün Gaziantep oradan Karkamış’a geçmiş. Kalkmış orada mülteci kardeşlerimizle ilgili birkaç laf etmeye kalkınca, tabii ferasetiyle konuşur benim milletim, bunun yeri değil, lütfen burada siyaset yapmayın diye kovdular o da bir dükkâna sığındı. Daha dur bu iyi günleriniz.”

Erdoğan, bu sözleri daha önce Meral Akşener’e yönelik saldırıdan sonra da söylemişti.

Belli ki rakip siyasi partilerin yöneticilerinin fiziki saldırıya uğraması ona özel bir haz veriyor.

Günün birinde bu tür olayların telafisi mümkün olmayacak boyutlara gelmesi ihtimali umurunda bile değil, o anlaşılıyor.

Siyasi parti faaliyetlerinin, bu tür saldırılarla engellenmeye çalışılması da esasen “terör” olarak tanımlanabilir.

Şiddet kullanarak, bir hakkın kullanılmasının önüne geçmek anlamında!

Bu, Kemal Kılıçdaroğlu’na yapıldığı gibi örgütlü bir saldırı da olabilir, Karkamış’daki gibi kendiliğinden de gelişmiş olabilir.

Sonuçları itibariyle saldırıların nasıl gerçekleştiği hiç fark etmez.

Anayasa ve kanunların siyasi partilere sağladığı hakların kullanılmasının zorla engellenmesi, şiddetin bir politika yöntemi haline gelmekte olduğunu, Erdoğan’ın da bunu desteklediğini gösteriyor.

Görülüyor ki Erdoğan, siyasi şiddet ile arasına mesafe koymakta zorlanıyor.

Şiddeti över gibi konuşarak daha şiddetli müdahalelere zemin hazırlaması ise bir politikacı için utanç verici sayılmalı.

——————————-