Merkezi ABD’nin New York kentinde bulunan yatırım bankası ve finansal hizmetler şirketi JP Morgan’ın davetiyle 50 yabancı yatırımcı İstanbul’da bir toplantıya katıldı.
Toplantı, Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ile Merkez Bankası Başkanı Hafize Gaye Erkan’ın yatırımcılara bilgi vermesi amacıyla düzenlenmişti.
Buraya kadar normal bir durum.
Bu görevdeki kişilerin yerli – yabancı yatırımcılara ekonominin nereye doğru gittiğini, gideceğini anlatmalarında yadırganacak bir durum yok.
Bir tek şartla: O bilgilerin, öğrenmek isteyen herkese açık olması şartıyla!
Aksi taktirde şeffaflıktan söz edemeyeceğimiz gibi serbest rekabet koşullarının bizzat ekonomi yönetimi tarafından belli bir kesim lehine bozulmak istendiğinden kuşkulanabiliriz.
Seçimin ardından Maliye Bakanlığı’na tayin edilip, ekonominin tüm idaresi teslim edilen Mehmet Şimşek, henüz ortaya bir ekonomik program koymadı.
Onun için Şimşek’in ve Erkan’ın konuşmaları, sosyal medya mesajları ekonomi ile ilgilenenlerce sıkı takip ediliyor.
Böylece gelecekte açıklanması olası program hakkında ipuçları elde edilebileceği düşünülüyor.
Bu önemli çünkü ekonomi yönetiminin gelecekte neyi planlamakta olduğunu öngöremiyorsanız pozisyon alamazsınız. Şirket yöneticisiyseniz de böyle, finansal piyasalarda faaliyet gösteriyorsanız da böyle. Hatta cebindeki üç kuruşu kaybetme tedirginliğiyle yaşayan biz sıradan vatandaşlar için de böyle!
Bir numaralı kural öngörülebilir bir ekonomi yönetimi.
Erdoğan’ın kendisini iktisatçı zannetmesiyle yaşadığımız yıpratıcı süreç, bunu daha da hayati kılıyor.
On Haber isimli internet gazetesinin ekonomi müdürü Ruhi Sanyer, yıllarca birlikte çalıştığım, ciddi bir gazeteci.
JP Morgan’ın organizasyonunu haber alınca toplantının yapılacağı Four Seasons Oteli’ne gidiyor ki yabancı yatırımcılara anlatılacakları dinleyip, Türkiye’deki okuyucularını bilgilendirecek bir haber yazabilsin.
Toplantıya alınmayacaksa bile lobide oturup, toplantıya katılanlardan bilgi alabilsin.
Ancak gazeteci olduğu anlaşılınca otelin güvenlik görevlileri tarafından resmen yaka – paça otelden atılıyor.
Anormal bulduğum konu bu.
Yabancı yatırımcıların öğrenmesinde sakınca olmayan ancak T.C. vatandaşlarının duymasında sakınca olan şey nedir diye merak ettim.
Erdoğan’ın ve çevresinde yer alan iktidar elitinin gazetecilerden, özgür basından hazzetmediği bir sır sayılmaz ama Maliye Bakanı ile Merkez Bankası Başkanı’nın yabancılara anlatıp, Türklerin duymasını istemediği şey ne olabilir?
Yabancı yatırımcılara, Türklerin duymasını istemediğiniz şeyleri anlatıyorsanız, bu ne anlama gelir?
Üstelik Erdoğan’a göre JP Morgan, Türkiye’ye karşı “provokatif eylemler içinde olan” bir şirket. Cumhurbaşkanı 2019 yılında bunu bizzat açıklamış, şirket hakkında BDDK soruşturma, SPK da inceleme başlatmıştı.
Soruşturma ve inceleme ne sonuç verdi bunu bilmiyoruz, ancak bildiğimiz şu ki soruşturma açıldığı haberlerinden iki yıl sonra JP Morgan’a Türkiye’de serbestçe faaliyette bulunma iznini veren de aynı BDDK’ydı.
Ekonomi yönetiminin Erdoğan’ın tahrip ettiği ekonomik dengeleri yeniden eski rayına oturtabilmek için yabancı yatırımcıların önünde dokuz takla atmaya teşne olduğu bir sır değil.
Ama ne yapacağınızı, hangi kararlar alacağınızı, ekonominin hangi temel kararlar üzerinde yönetileceğini bu ülkede yaşayanların da öğrenmesinden niye korkuyorsunuz?
Yoksa anlattıklarınız “şüyuu vukuundan beter” şeyler miydi?
———————————
Kaymakam’ın diline acı biber mi sürsek?
CHP İstanbul İl Başkanlığı’nın vatandaşlara zamları anlatmak için düzenlediği “muazZAM” isimli sergi, Eyüpsultan Kaymakamlığı tarafından yasaklandı.
Yasağın gerekçesi “güvenlik”!
Koskoca kaymakamlık, utanmadan yalan söylüyor.
Anayasa ve kanunlara göre bir siyasi faaliyeti engelleyemeyecekleri için en çok bilinen yalana başvuruyor.
Anayasa’ya göre siyasi partiler, demokratik hayatımızın “vazgeçilemez unsurları.” Onlar olmaz ise demokrasi zaten olamıyor.
Siyasi Partiler Kanunu’nun 3. Maddesi de siyasi partilere “açık propaganda” hakkı veriyor.
“Tüzük ve programlarında belirlenen görüşleri doğrultusunda çalışmaları ve açık propagandaları ile milli iradenin oluşmasını sağlayacaklarını” vurguluyor.
CHP’nin İstanbul’un 39 ilçesinde düzenlemek istediği sergi de tam olarak bu “açık propaganda” hakkının kullanımı.
İçişleri Bakanlığı’nın yerel teşkilatlarının görevi de vatandaşların sahip oldukları hakları serbestçe ve güven içinde kullanabilecekleri ortamı sağlamak.
Bu kadar polis, jandarma, istihbarat görevlisine boşuna maaş ödemiyoruz. Vergilerimizden ödenen bu bedel, güven içinde haklarımızı kullanabilmemiz için.
Nasıl ki “hırsız girer” diye herkesi belli saatlerde evlerinde oturmaya mecbur edemiyorsanız, temel bir Anayasal hakkın kullanımını da “güvenlik” gerekçesiyle engelleyemezsiniz.
Çünkü işiniz zaten güvenliği sağlamaktır.
Göreviniz gereği çakarlı makam arabalarıyla trafikte dolaşmanın keyfini sürüyorsanız, görevinizin gerektirdiği her şeyi de yerine getirmelisiniz.
Türkiye Cumhuriyeti’nin bir tek parti devletine dönüşme süreci henüz Anayasal bir çerçeveye oturtulmadığı için bir süre daha görevinizi tarafsızlık içinde yerine getirmek zorundasınız.
Bu da makamın bir cilvesi işte!
——————————
