Birtakım tarikatların ve kamu kaynaklarıyla beslenen “sivil görünümlü” STK’ların baskısıyla “kadınlı erkekli eğleniliyor” gerekçesiyle festivaller yasaklanırken sosyal medya fenomeni haline dönüşmüş “din alimi” kılıklı tiplerin konuşmalarını izlerken kafam iyice karışıyor.
Bu dünyada kadınlar ile erkeklerin bir arada olmasından hazzetmediklerini saklamayan bu tiplere bakılırsa, cennete gidecek olanları çılgın bir seks hayatı bekliyor.
Erkekler bin, iki bin değil, yüz bin boğa gücünde olacaklarmış, kendilerine verilecek hurilerin bekaretleri hiç bozulmayacakmış çünkü her seferinde yeniden bakire olacaklarmış, yüz bin boğa gücünde olduğu için doymak bilmeyen erkekleri tatmin edebilmek amacıyla gerekirse bir milyon, iki milyon cariye hazırda duracakmış da mışmış!
Kur’an – ı Kerim’de böyle bir açıklama bulamadım.
Ancak İslam alimleri bu konuda bazı hadisler aktarıyor, sahihliği konusunda ben bir şey diyemem.
Mesela İmam Gazali’nin aktardığına göre böyle bir hadis rivayeti var: Cennete gitmeyi başarabilirsek her birimize 70 erkeğin gücü verilecekmiş.
Tirmizi ise “bir erkeğin 100 erkek gücünde olacağı” ile ilgili bir sahih hadisten söz ediyor.
Öte yandan Gazali’ye göre “cennette her erkeğe beş yüz huri, dört bin bakire kadın ve sekiz bin dul kadın verilecektir” manasına gelen hadis de var ancak Hafız Zeynu’l – Iraki, bunun zayıf bir rivayet olduğunu söylüyor.
Öte yandan nasıl ki Abdülkadir Geylani Hazretleri aynı anda 40 yerde birden olabiliyorsa, cennete gidecek bir erkek de aynı anda 40 yerde birden olabileceği için aynı anda 40 huriyi kıskançlık duygularına yol açmadan ziyaret edebilecekmiş.
Bu konuda sahih rivayetin Buhâri ile Müslim’de yer alan hadis olduğu söyleniyor ki buna göre cennetteki her erkeğe “zarif ve şeffaf tenli” iki kadın verilecek (bunlardan biri dünyadaki eşi olacak) ve orada evlenmemiş kimse de kalmayacak.
Kadınlar da cennete giderlerse artık 100 erkeğin gücüne sahip olan eski eşleriyle hoşça zaman geçireceklermiş. Kadınlar açısından “birden fazla cinsel partner” söz konusu olmayacakmış.
Bu da normal çünkü zaten İslam’ın kadın – erkek eşitliği ile ilgili bir kaygısı olmadığını biliyoruz.
Nitekim Cumhurbaşkanı, dünyanın bir numarasına yükselen, şampiyon kız milli voleybol takımını daha hala kabul edip, kutlamış değil.
Oysa bu başarıyı herhangi dalda bir erkek takımımız göstermiş olsaydı Saray’da küçük bir kutlama ve tanışma töreni çoktan düzenlenmiş olurdu.
Her gün bir yerlerde konuşma yapabilen Cumhurbaşkanı, emin olun bu işe ayıracak vakti de kolayca bulurdu.
Neyse bunu geçelim, durduk yere tartışma çıkarma niyetim yok.
Sosyal medya vaizleri bir yandan en çılgın porno film yapımcılarının bile aklından geçemeyecek senaryolar yazarlarken diğer yandan da toplumumuzun “muhafazakâr hassasiyetlerinden” dem vuruyorlar.
Muhafazakâr bir toplummuşuz ve bu hassasiyetlere herkes saygılı davranmak zorundaymış, bize söylenen bu.
Onun için festivalleri yasaklatmak istiyorlar.
Gerekçe tuhaf: Gençlere kötü örnek oluyorlar!
İyi de siz çocuklarınızı nasıl eğitiyorsunuz ki ilk gördükleri kötü alışkanlıkların içine balıklama atlayacaklarını zannediyorsunuz.
Yetmiyor, kız çocuklarını okula göndermek istemeyenler gerekçe gösterilerek kız ve erkek çocukların ayrı ayrı eğitim görmesinin zemini yaratılmak isteniyor.
Heykeller kaldırılsın isteniyor. Resim sergileri basılıyor ve bütün bunlar “muhafazakâr toplumun hassasiyetleri” ile gerekçelendiriliyor.
Kimsenin aklına “muhafazakâr hassasiyetin varsa o sergiye gitme, şu filmi izleme, o heykele bakma, o konsere bilet alma” demek gelmiyor.
Hazal Kaya’yı tanırsınız. Aşk – ı Memnu’nun televizyon için çekilen ikinci versiyonunda tanımıştık. Yetenekli, güzel bir genç kadın.
Geçtiğimiz yıllarda bir söyleşisinde şunu söylemişti: “Aşk-ı Memnu’yu bugün çekmek mümkün değil.”
Hazal Kaya’nın sözünü ettiği dizi, Kanal D’de 4 Eylül 2008’le 24 Haziran 2010 tarihleri arasında yayımlandı.
O kadar da eski bir dizi değil gördüğünüz gibi. Üzerinden daha 15 yıl bile geçmedi. Bir toplumun yaşamında 15 yılın ne kadar önemi olabilir ki?
Tabii şunu da söylemek mümkün: Dizi o kadar eski değil ama Yeni Türkiye’nin yeni şartlarına uyum açısından bakarsak o kadar da yeni sayılmaz.
Eski Türkiye’de kalmış, eski bir dizi diyebiliriz. Nedeni çok açık: Oyuncular öpüşebiliyorlardı, karmaşık aşk üçgenleri vardı vs.
Bu tür nedenlerle bu diziyi çekmek mümkün olsa da yayımlamak, artık yayımlayan açısından ciddi RTÜK cezalarını göze almak anlamına geliyor.
Sadece parasını ödeyenin abone olup, izleyebildiği video kanallarında da benzeri sorunlarla karşılaşıyoruz.
Yeni Türkiye’de bunlara alışmamız bekleniyor.
Özellikle kadınların toplumsal hayata karışmasını katı kurallara bağlanmak istiyorlar.
Çünkü kadınlar, toplumsal yaşamın içinde erkekler ile eşit olarak yer alırlarsa erkeklerin aklını kolayca çelecek canlılar olarak görülüyorlar.
Böylece abdestinde namazında masum erkeği günahtan korumak hedefleniyor.
Çünkü şeytan, kadın kılığına girip erkeği ayartabiliyor filan.
Erkek kendisine sahip çıkamıyor diye kadını cezalandırmak gibi bir garip tutum.
Alman filozof Schopenhauer’i hatırladım ister istemez.
O da tıpkı bizim sosyal medya vaizleri gibi “günahtan kaçınmak için karşı cinsle teması asgari düzeye indirmeyi” önermişti.
Bu biraz da kadınlardan yüz bulamamış olmasıyla ilgiliydi gibi geliyor bana.
Nitekim, üniversitenin ardından çıktığı İtalya gezisindeki davetlerde pek çok çekici kadınla tanışmış.
O vakit “Hepsinden çok hoşlandım, ah keşke bir de beni isteselerdi” dediğini biliyoruz.
Ama kadınlar tarafından sürekli reddedilince şöyle dediği de tarihe bir not olarak düşmüş bulunuyor: “Bir tek, cinsel güdülerle bulanıklaşmış erkek zekâsı, bu ufak tefek, dar omuzlu, geniş kalçalı ve kısa bacaklı cinsi, cins-i latif diye adlandırabilir.”
Onun felsefesi ‘irade’ üzerine kuruludur. İnsan, tamamen olmasa da iradesini kullanarak acı ve kederden kısmen kurtulabilir.
Onun için kadınlarla ilişkisinde ‘üzülmemek için’ iradesini kullanmasını ve kadınlardan uzak durmaya çalışmasını tutarlı bir davranış olarak görebiliriz.
Acaba Yeni Türkiye’nin yerli ve milli eğitim müfredatına onu da koysalar mı?
Böylece iradelerine sahip olup, çevrelerindeki kadınlara bu dünyada kabir azabı çektirmezlerdi belki.