Galiba bu bir Türk geleneği haline geliyor: Yolsuzlukların ortaya çıkması için karı – koca anlaşmazlıklarını beklemek!
Normal olarak böyle şeyler Meclis komisyonlarının araştırmalarında, savcılıkların çabalarında, müfettişlik faaliyeti sırasında ortaya çıkar.
Bizde öyle olmuyor. Meclis denetim fonksiyonunu tamamen kaybetmiş, savcılar siyasal iktidarın işaret ettiği durumların dışındaki suçlarla ilgilenmiyor, müfettişler de siyasi partilerin uzantısı haline gelen devlet kurumlarının içinde görevlerinin gereklerini yerine getiremiyorlar.
Ama karı – koca anlaşmazlığı başlayınca olay değişiyor.
Nitekim son örneğini Halk TV’nin internet sitesinde yayınlanan bir haber çok çarpıcı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın himayesinde faaliyet gösteren TÜRGEV’in eski başkanı ve eski İstanbul Büyükşehir Belediyesi bürokratlarından Ahmet Ergün’ün ilk eşinden olma kızı, Ergün’ün ikinci eşi Sibel Ergün aleyhine mal kaçırma davası açmış.
Sibel Ergün’ün mahkemeye sunduğu belgelerden biri, Ahmet Bey’in Belen İnşaat isimli şirketindeki diğer ortaklarına karşı imzaladığı bir taahhüt belgesi.
Belen İnşaat, Cengiz ve İçtaş ile 220 milyon lira bedelli bir demiryolu inşaatı ihalesi almış.
Söz konusu belge, bu ihalenin komisyonu olarak da DDY’nin eski genel müdürü Süleyman Karaman’a yapılacak 5 milyon dolar tutarındaki ödemenin tamamının Ergün tarafından yapılacağını gösteriyor.
Buna nasıl bir isim vermek dinimize daha uygundur, bilmiyorum, Karaman Hoca bir isim bulacaktır elbette.
Bu beş milyonluk “komisyon” beş yılda beş eşit taksit olarak ödenmiş.
Dikkatinizi çekmek istediğim konu şu ki bu belge bir dava dosyasında yer alıyor.
Normal olarak bunu duyan savcının harekete geçmesi, bu ödemenin izini sürmesi ve varsa ihaleye karıştırılan fesadı bulması, suçlular için dava açması gerekirdi.
Bizde öyle olmadı, bir mahkeme alel acele bu konuda haberlerin yayınlanmasını yasakladı.
Mahkemenin korktuğu şey nedir, doğrusunu isterseniz anlamak mümkün değil.
Hâkim, “şüyuu, vukuundan beterdir” (duyulması, gerçekleşmesinden kötüdür) diye mi düşündü?
Yoksa bu işte Süleyman Bey’in tek başına hareket edemeyeceğini öngördüğü için mi yayın yasağı kararı getirdi?
Bu işin daha yukarılara tırmanma olasılığının olduğunu da düşünmüş de olabilirler tabii.
Seçimden sonra gerekçenin doğrusunu öğreniriz nasıl olsa.
——————————
Kılıçdaroğlu’na söylüyor, kimin anlamasını istiyor?
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun “uyuşturucu parasıyla cari açık kapatılıyor” iddiasına çok kızdı.
Metamfetamin kullanımının bütün ülkeye yayıldığı bir ortamda Kılıçdaroğlu’nun bu çıkışının neye hizmet ettiğini ben şahsen anlamakta güçlük çektim.
Hükümetin “met” kullanımı böyle yaygınlaşırken hata ve eksikliklerini söylemek ve eleştirmek başka bir şey, cari açığın böyle fantezilerle kapatılmak istendiğini iddia etmek başka bir şey.
Bu bilgileri kendisine kim getiriyorsa o kişiye şüpheyle bakmasını öneririm.
Bu tartışma vesilesiyle Süleyman Soylu, bir kez daha aba altından sopa gösterdi.
Konuşmasında sopayı Kemal Kılıçdaroğlu’na sallıyormuş gibi görünüyor.
Önce Soylu’nun ne dediğini aktarayım:
“Dedim ki bir diş muayenehanesinde sen kiminle bir araya geldin? O tarihte, 15 Temmuz 2016 darbesinden önce sen acaba darbenin mottosu olan cümleyi orada kullandın mı kullanmadın mı? Burada FETÖ’cülerle görüştün mü görüşmedin mi? Bu diş muayenehanesinde yeni bir yol haritası çizdin mi çizmedin mi? Amerika’da büyükelçiler konusunda bir şey söyleyebildiler mi? Kendi partilisini büyükelçilere gönderdi. Altılı masanın ortaya koyduğu deklarasyonu redakte ettirdi. Yarın öbür gün bunun ses kaydı ortaya çıkarsa, bir vatansever bunun ses kaydını mahkemeye gönderirse ne olur?”
Normal bir demokraside bir İçişleri Bakanı’nı istifaya götürecek sözler bunlar.
Belli ki ana muhalefet liderini takip ediyor, her adımını fişliyor, ortam ya da telefon dinlemesi yöntemleriyle ses kaydı elde ediyor.
İçişleri Bakanı, yasalarımızda açıkça suç olarak tarif edilmiş işleri yapıyor ve ana muhalefet liderini fişliyor.
Bunu yeni öğrenmedik tabii.
Soylu bu durumu daha önce de açıklamıştı. Şimdi bunu tekrar etmesinin bir anlamı olmalı.
AKP yöneticilerinin, tepeden tırnağa şapkayı önlerine koyup bir düşünmelerini istiyor belli ki.
Ana muhalefet liderini böyle izleyip, fişleyen birisi, kendi siyasi konumunu korumak için başka kimleri takip ettirmiş olabilir?
Karıştığı onca skandala rağmen hala görevinde tutuluyor olmasının nedeni acaba böyle bir dehşet silahını kullanmaktan çekinmeyeceği izlenimini uyandırmış olması mı?
Bir düşünmekte yarar var.
—————————
