Altı yaşındaki bir kız çocuğunun, tarikat içinde bir mürit ile evlendirilmesi ile ilgili Timur Soykan’ın haberi 3 Aralık 2022 Cumartesi günü BirGün gazetesinde yayınlandı. Ben de 5 Aralık Pazartesi günü bu haberden yola çıkarak, olayı kovuşturmaktan imtina eden savcılar ile ilgili nasıl bir işlem yapıldığını, Diyanet İşleri’nin bu işe ne dediğini sormuştum.
Siyaset dünyamızın aklının başına gelebilmesi için 5 gün geçti.
Herkes sözbirliği etti, bu iğrenç tecavüzü kınadı.
Ancak nasıl olup da bu kovuşturmanın 10 yıl boyunca bir türlü ilerleyemediğini öğrenemedik.
Açıklamalara bakarsanız iktidar kanadı da bu olayı şiddetle kınıyor.
AKP Grup Başkan Vekili Özlem Zengin şöyle diyor:
“Bu konu Türkiye’de hiçbirimizin, kalbi ve vicdanı olan hiçbirimizin tek kelime ile bile hakkında bir şey söylemeden yapamayacağı bir konudur. Özellikle kız çocuğu olan arkadaşlarımızın kendi çocuklarını da düşünerek, çok büyük bir rahatsızlık duyduklarını görüyoruz. Bu konuyu memleket meselesi olarak görüyorum. Bütün milletvekilleri ve bakanlıkların meselesi. Başta Aile ve Adalet Bakanlıkları olmak üzere. Bu konuyu uzunca bir süre takip edeceğiz.”
Niye bugüne kadar takip edilmediğini açıp sormamış bile.
MHP’li Levent Bülbül adeta söz konusu tarikatın örgütlendiği vakfın üzerine titriyor: “Cinsel istismar şahıs tarafından işlenmiş bir suç.”
AKP Sözcüsü Ömer Çelik “Çocukların istismar edilmesi asla affedilmeyecek lanetli bir suçtur” dedi.
AKP Genel Başkan Yardımcısı Hamza Dağ “Ama’sız, fakat’sız mağdurun yanında, suçlunun karşısındayız” dedi.
Bugün belli ki kamuoyundaki tepkinin büyüklüğü nedeniyle böyle esip savuruyorlar ama bu partinin çocuk yaşta evlilikler konusundaki tutumunu hepimiz hatırlıyor olmalıyız.
Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Başkanı Süleyman Arslan, TBMM’de çocuk evliliklerini savundu. (27 Mayıs 2021)
15 yaşındaki çocukların evlendirilemiyor olmasının insan hakkı ihlali olduğunu söyledi.
AKP Milletvekili Abdullah Güler de “erken yaşta evliliğe af” ilan edilmesini istedi.
Kanun tasarısı önlerine gelse hepsi parmak kaldıracaktı, “kız çocuğu sahibi olan hassas arkadaşlar” o tarihte kendilerini çok da hassas bulmuyorlardı her halde.
İstanbul Sözleşmesi’nden çekilirken kamuoyuna açıklamadıkları gerekçelerden biri de tarikatların isteğiyle çocuk yaşta evliliklerin önünü açabilmekti.
İnfaz düzenlemesiyle ilan edilen af tartışmaları sırasında Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın başkanlığında telekonferansla yapılan toplantıda “erken yaşta evlilik” düzenlemesinin Meclis’e getirilmesine karar verilmişti. (26 Mart 2020)
Erdoğan bunu o tarihten önce de söylemişti: “Erken yaşta evliliği infaz çalışmasında maddeye yedirebiliriz; İstanbul Sözleşmesini masaya yatıracağız.” (19 Şubat 2020)
Kamuoyuna “erken yaşta evlilik” diye yutturmaya çalıştıkları şey, çocuklarla evlenen sapıkları affetmenin yolunu açan düzenlemelerdi.
O tarihte kamuoyu buna sesini yükseltmemiş olsaydı, bugün “takipçisi olacağız” dedikleri sapık, aftan yararlanmış, keyfine bakıyordu!
AKP iktidarı boyunca bu konunun sıkça gündeme getirilmesi ancak kamuoyu tepkisinin ardından tekliflerin geri çekilmesi tesadüf değil.
Türkiye’deki tarikatların hepsinde değilse bile önemli bölümünde kız çocuklarının Medeni Kanun’a göre reşit olmadan evlendirilmeleri gibi bir durum var ve niyetleri bunu meşru hale getirmek.
Neden böyle yaptıklarını da Diyanet İşleri Başkanlığı’nın son açıklamasında bir kez daha gördük.
Diyanet İşleri’nin açıklamasında şöyle deniliyor:
“İslam’a göre, bireylerin hem fiziksel hem de ruhsal olgunluğa erişmeden, aile kurmanın anlam ve sorumluluğunu idrak edecek rüşt yaşına gelmeden evlendirilmeleri söz konusu olamaz.”
Böyle diyorlar çünkü onlar da tıpkı bu tarikatlar gibi buluğ çağına girmiş kızların 18 yaşından önce evlenebileceğine inanıyorlar.
Lafa “İslam’a göre” diye girmelerinin nedeni bu.
Tarikatçı savcıların bu suçu takip etmemelerinin nedeni de bu.
O tarikatçı savcıları Adliye’ye dolduranların, altı yaşında evlendirilen kız çocuğu için göz yaşı dökmeleri, timsahların ağlamasına benziyor!
——————————–
Bakan, bu işe bakmak istemiyor belli ki
Bugün Mübarek Cuma Soruları dizimizin 53. Bölümünü açma şerefini Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’a verdim.
Bekir Bey, Sezgin Baran Korkmaz’ın kara para aklamaktan yakalanma kararı varken nasıl olup da yurtdışına kaçabildiğini soran CHP milletvekillerine şunu söyledi:
“Bu dosyaların her birini tek tek takip edecek bir şeyim yok, görevim de değil. Yetki ve görevimi aşan konular. Yargının işleyişine karışmam.”
Oysa yargının işleyişine karışmasına gerek yoktu.
Şu anda aynı binada kendisinin “yardımcısı” olarak görev yapan ve Adalet Bakanı Yardımcısı ve HSK Başkan Vekili sıfatlarını taşıyan eski savcıya sorsaydı, öğrenebilirdi.
Savcı Bey, hala açıklamadı: Olmayan bir MASAK raporunu varmış gibi göstererek SBK’nın mal varlığının bir bölümünün kaçırılmasını nasıl sağladığını!
İktidar değişip, adam gibi bir soruşturma açılınca öğreneceğiz tabii.
Hatırlıyor musunuz bilmem, bu soruları sormaya başladığımda Korkmaz’ın kaçmasından hemen önce İçişleri Bakanlığı’nda Süleyman Soylu ile bir görüşme yaptığını da soruyordum.
Emniyet Genel Müdürü’nün iki yardımcısının da makamda olduğu bir Pazar günü yapılan toplantıda Soylu, SBK’ya “yurtdışına çık dedi mi demedi mi” konusu hala ortada.
Bakan Bozdağ belki de yargının işine hiç karışmadan bunu doğrudan bakanlar kurulundaki arkadaşına sorabilir, aldığı yanıtı bizlerle ve Meclis ile paylaşabilirdi.
Ama bunu yapmak istemediği anlaşılıyor.
Biz yine sorularımıza dönelim, bu linkten ( https://t24.com.tr/yazarlar/mehmet-y-yilmaz/erdogan-in-bayramlik-agzi,37589 ) soruların son versiyonuna ulaşabilirsiniz.
——————————-
