t24.com.tr

Bir insan hakkı olarak; kesesine göre eğlenme hakkı

İstanbul Valiliği’nin son içki genelgesi Dünyanın en büyük açık hava tımarhanesinde tam da olması gerektiği gibi karşılandı.

17 Ağustos’ta yayımlanan genelgenin başlığı şuydu: “Alkol Satışı ve Alkollü İçeceklerin Tüketimi.”

Genelge “alkol satışı ve tüketilmesi ruhsatı bulunan işletmeler dışında kalan halka açık sahillerde, plaj, park, piknik ve mesire alanlarında” alkollü içki tüketiminin yasaklandığını söylüyor ve gerekçesini de şöyle açıklıyordu:

“İlgili makamlara yapılan şikayetlerde, ilimiz sınırları içerisinde güvenlik ve asayiş bakımından, kamu düzenini bozan ve halkın huzurunu kaçıran olaylara karışan şahısların ekseriyetle alkollü oldukları, umuma açık park, plaj, sahil ve benzeri alanlarda alkol alan şahısların çevreye rahatsızlık vererek halkımızda korku ve panik yaşanmasına sebep oldukları tespit edilmiştir.”

Genelge “yaşam tarzına müdahale” diye karşılandı.

Bunun üzerine Valilik bir açıklama daha yaptı; genelgenin hatırlatma amacı taşıdığını belirterek mealen “adam gibi içene kimsenin karışmayacağını” söyledi.

Ardından da öğrendik ki İstanbul Barosu, Valiliğin bu genelgesinin iptali için dava açacakmış.

Onların gerekçesi de aynı: Yaşam biçimlerine müdahale, laik devlet ilkesine aykırılık.

Benim görme fırsatını bulduğum ve demokrasileri Türkiye’ye örnek olsun istediğim ülkelerin ezici çoğunluğunda halka açık park, bahçe, halk plajı gibi yerlerde alkollü içki tüketimi yasak.

Hatta filmlerde filan da rastlamışsınızdır, insanlar böyle yerlerde içki içerlerken polis filan görmesin diye şişeyi bir kese kağıdının içine koyup, öyle içiyorlar.

Onun için İstanbul’un park ve bahçelerinde, sahillerinde, plajlarında ruhsatı olmayan yerlerde içki içmenin yasak olmasının laiklikle filan bir ilgisi yok, bu kamu düzeni sorunu.

Ancak bu durum böyle diye vatandaşların “ucuza” eğlenme haklarını yok mu sayacağız?

Çünkü Türkiye ile o ülkeler arasında bu konuda ciddi bir fark var.

Vatandaşlar, bir lokantaya oturup, rahat rahat içmeyi istemezler miydi?

Yapamıyorlar çünkü devlet, yüksek vergi politikasıyla buna engel oluyor.

Bir şişe en sıradan şarabın ya da bir şişe biranın bile lokanta mönüsüne girdiğinde ne hale geldiğini herkes biliyor.

Bu işletmecilerin kar hırsından daha çok devletin izlediği politika ile ilgili ve devlet, bu politikasıyla vatandaşların yaşam biçimlerini kendine göre düzenleme peşinde.

Belediyelerin bütçelerinden desteklenen sosyal tesislerinin hemen hepsinde içki satışı yasak.

Şunu merak ediyorum: Vergi mükelleflerinin bir bölümünün ucuza eğlenmeye hakkı var da diğer bölümünün yok mu?

Tesisleri ortadan ikiye bölün, bir bölümünde içki satın, diğerinde satmayın. Ondan sonra ucuza eğlenmek isteyenlere adres gösterin ki piknikte filan içmek zorunda kalmasınlar.

Öte yandan sorun, bizim kamu yönetimimizin “demokrasi” kavramı ile ilgili kafasının karışık olmasından kaynaklanıyor.

Batılı demokrasilerde örnek alınacak tek şey bazı yasaklarmış gibi onları örnek alıyorlar ancak özgürlüklerin örnek alınmasını isterseniz de kafanıza copla vurup, gözünüze biber gazı sıkıyorlar.

Öte yandan kusura bakmasın ama Vali Bey ya İstanbul’da yaşamıyor ya da gözümüzün içine bakarak yalan söylüyor.

Vatandaşların bireysel güvenlikleri ve huzurları için en çok şikâyet ettikleri şeylerin başında taksi şoförleri geliyor ama Vali Bey ve iktidarın UKOME’ye tayin ettiği zevat bu konuda sağıra yatıyor.

Yasa dışı göçmenlerin yarattığı meseleler cabası.

Ve “kamu huzurunu içkililer daha çok bozuyor” diyen Vali Bey’e bir sorum var:

İstanbul aylardır Teksas gibi. Motosikletli suikast timleri, kafası kızınca silaha sarılanlar, havaya ateş açıp yorgun mermiyle insanların yaralanmasına neden olanlar arasında alkollü / alkolsüz oranı nedir?

Ciddi bir bilgi var mı, yoksa Vali Bey de işine öyle geldiği için uyduruyor mu?

Cevap alamayacağımı biliyorum, çünkü cevap veremezler.

——————————-