t24.com.tr

Küçük bir demokrasi gösterisi iyi olur

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Azerbaycan dönüşü uçağında gazeteci süsü verilmiş mürettebata yeni Anayasa ile ilgili görüşlerini de “ihsan etti”!

Yepyeni bir Anayasa yapabilmek için AKP Meclis grubunun “kabul ederler kabul etmezler” diye bakmadan ve hiç nazlanmadan diğer partilerin kapısını çalacağını söyledi.

“Hedefimiz tüm vatandaşlarımızın, “benim anayasam” diyeceği bir anayasa ortaya koymaktır. Umarım uzlaşı içerisinde Türkiye’ye yakışır birlikteliği ortaya koyarak anayasa metnimizi ortaya çıkarırız” dedi.

Bu sözlerini okuyunca insanın gönlü bir hoş oluyor tabii.

Bugüne kadar “uzlaşma” kavramıyla başı hiç hoş olmayan Cumhurbaşkanı’nın “Türkiye’ye yakışır birliktelikten” de söz etmesi tarihe geçecektir sanırım.

Demek ki artık “onlar – bunlar” edebiyatı da bitecek, halkın oylarıyla seçilen milletvekilleri hapiste tutulmayacak, bazı partiler ile görüşmek bile suç sayılmaktan çıkarılacak filan.

Kulağınıza nasıl geliyor?

Sizi bilmem ama son 22 seneyi onun yönetimindeki bu ülkede geçirmemiş olsaydım benim de hoşuma giderdi.

Ama ne yazık ki 22 yıllık çok kötü bir deneyim yaşadık ve bugün geldiğimiz yerde artık kadın voleybolcuların zaferlerine bile birlikte sevinmeyi başaramayan, farklı olanın sokakta bile görünme hakkının olmamasını isteyen, kendimiz gibi olmayanların hapislerde sürünmesi için dualar eden insanlar olduk.

Bunu kendi kendimize yapmadık, Erdoğan bizleri bu insanlara dönüştürdü.

Eski bir halk deyişini “Balkonda doğru söyler, aşağı inince şaşar” diye değiştirmemize yetecek kadar bir deneyim yaşadık.

Bunca deneyimin ardından “yaşasın Cumhurbaşkanı hepimizle uzlaşı içinde olmaya hazır” diye sevindirik olamıyorsam, kusura bakmasın ama bu benim kabahatim değil.

Onun için görev Cumhurbaşkanı’nın söylediği gibi AKP Grubu’na değil, önce bizzat “şahsına” düşüyor.

Mesela adil yargılama hakkından herkesin yararlanmasında nasıl bir engel var?

“AİHM tarafından verilen bir kararın ruhuna uygun şekilde icrasından doğrudan sorumlu” olan resmi makamlar ve mahkemelerin, kararları uygulamasına kim mâni oluyor?

Uyduruk suçlamalarla, delilsiz dayanaksız ömür boyu hapse mahkûm edilenleri ne yapacağız?

Vatandaşları demokratik haklarını kullanmaya davet eden siyasi parti yöneticilerini müebbet hapis istemiyle yargılamak kimin marifeti?

Milletvekili seçilen bir vatandaşımız niye hala hapiste?

Uzlaşı içinde, şeffaf bir yönetime geçecek isek o uçaktaki gazeteciler arasında mesela ben niye yokum? Soru sormamdan ve o sorunun yanıtını vermenin zorluğundan çekinildiği için mi?

Cumhurbaşkanı’nın söylediklerinin hepimizin kulağına hoş gelmeye başlaması için biraz çaba gösterildiğini görmemiz lazım.

Önce bu çabayı görelim, sonra hep birlikte kafa kafaya verip yeni bir Anayasa nasıl olmalı diye tartışalım.

Sonuç olarak oruç tutmuyoruz ki içimizden “niyet etmemiz” yeterli olsun!

—————————-

Keşke “bakara – makara” yapsaydı!

Oyuncu Cemal Toktaş, geçenlerde bir video yayınladı. Videoda eski bir Türkçe tekerlemeyi tekrarlıyor.

Şimdiki çocuklar da söylüyorlar mıdır bilmiyorum ama biz çocukken çok yaygın bir tekerlemeydi bu: “Sübhaneke sümbül teke, anan çebiş, baban teke” şeklinde bir tekerleme.

Günümüz Türkçesine şöyle çevirebiliriz:

“Sübhaneke”, Arapça bir kelime. “Seni tenzih ederim, ayrı tutarım” anlamına geliyor.

“Sümbül teke”, azgın teke otu diye de bilinen bir şifalı ot. Antifungal, antimikrobiyal özellikleri var, iktidarsızlığa karşı da kullanılıyor.

“Çebiş”, Kaşgarlı Mahmut’un eseri, en eski Türkçe sözlük olan Divan – ı Lügati’t Türk’e göre (1072) “altı aylık keçi yavrusu” demek. Anadolu’da 1 yaşındaki keçiler için kullanılıyor.

“Teke” ise yetişkin erkek keçi.

Kelime kelime açıkladığımıza göre şimdi tam çeviriyi verebilirim: “Sümbül teke otu, seni tenzih ediyorum ama annen 1 yaşında keçi, baban ise kart keçi!”

İçinde Arapça kelime geçen her şeyi dua zanneden bazı tipler, fırsatı kaçırmamışlar tabii.

Namazda okunan “sübhaneke” duası ile dalga geçildiğini zannetmişler.

Onların cehaletini geçtim, memleketin savcısı, hâkimi de “ne saçmalıyorsunuz yahu” bile diyememiş.

Bu sosyal medya linçi üzerine oyuncu TRT’de gösterilen dizinin kadrosundan çıkarılmış.

Ardından da zatürre nedeniyle yattığı hastane odasına polisler gelmiş, hastane çıkışı emniyete götürülmüş. Oradan mahkemeye çıkarılmış, adli kontrol şartı ile serbest bırakılmış. Artık her Cuma karakola gidip, “buradayım” diye imza atması gerekiyor.

Nasıl bir delilik içinde yaşadığımızın tipik bir örneği.

İki – üç yıl “halkın bir kesiminin inandığı değerler” denilerek yargılanacak, en az bir o kadar da temyiz süreciyle uğraşacak. Sonunda bir halt olmayacak ama neresinden baksanız TRT ve yandaş kanallar tarafından boykot edildiği için maddi kayba da uğrayacak.

Bu haberi gazeteci Birsen Altuntaş’ın sitesinde okuyunca kendi kendime söylendim.

Sübhaneke tekerlemesini söyleyeceğine “Cuma günleri bakara – makara deyip bir ayet sallasaydı” bunlar başına gelmezdi, üzerine büyükelçi bile olurdu diye düşündüm.

Çok yazık, kaçırmış büyükelçilik fırsatını!

—————————–

Sıfırlayacaktın be abi!

ABD Senatörü ve Senato Dış İlişkiler Komitesi Başkanı Bob Menendez, Mısır hükümetine yardım etmek için nüfuzunu kullanma karşılığında rüşvet almakla suçlanıyor.

Menendez ailesinin evinde yapılan aramada kasada ve dolaptaki giysilerin içinde toplam 480 bin ABD Doları ele geçirildi.

Menendez, bu paranın ailesinin Küba’da kalan kısmı için garanti olsun diye evde bulundurulduğunu açıkladı.

Kimse inanmadı tabii.

Oysa dolaptaki ceketlerin ceplerine doldurulmuş paraların, bir kiliseye bağışlanmak üzere kendisine emanet edildiğini söylemeliydi.

Kasadaki paraları ise “sıfırlama cihetine” gitmesi daha yararlı olurdu.

Hep bunu bilir, bunu söylerim: Eğer politika yapıyorsan dünyada nelerin olup bittiğini dikkatle izleyeceksin! En işe yaramaz görünen bilginin bile bir gün işe yarayacağı tutar!

————————-