Son zamanlarda izlediğim en ilginç videolardan biri buydu: “Atanamayan öğretmen adayı” olduklarını söyleyen iki genç kadın, otomobiline binmek üzere olan Cumhurbaşkanı’na sorunlarını anlatmaya çalışıyorlar.
KPSS’de derece de yaptıkları anlaşılan iki öğretmen adayı Ankara’da tüm kapıların kendilerine kapatıldığını söylediklerinde Cumhurbaşkanı sinirleniyor: “Yalan konuşuyorsun, benim partimin kapısı kimseye kapanmaz!”
Şunu baştan söyleyeyim ki kibirle yüklü bu yanıt hiç hoş olmamış.
Haklı da olsalar haksız da olsalar dertlerine çare olabileceğini düşündükleri bir kişiden böyle bir yanıt almak, genç öğretmen adaylarını da derinden yaralamış olmalı.
Ancak konumuz bu değil.
Konuşmalarından öğreniyoruz; öğretmen adayları sorunlarını Ankara’da AKP’de çözemeyince Cumhurbaşkanı’nı neredeyse adım adım takip etmişler ki dertlerine derman bulabilsinler!
KPSS’de derece yapan iki aday var ve sınavda başarılı olmak yetmemiş, partiden bir yardım eli arıyorlar!
Türkiye’de kurumların ne hale geldiğinin, kamuda işe girebilmek için sınav kazanmanın yetmediğinin, mutlaka bir de parti bağlantısı gerektiğinin videosu bu.
Normal olarak sınavda derece de yapmış iki öğretmen adayı, atama ile ilgili sorunlarını çözmek için Millî Eğitim Bakanlığı’nda olmalılardı.
Ancak belli ki sınav kazanmak yetmiyor.
Mutlaka bir parti bağlantısı gerekiyor ki sorunları çözülebilsin.
Bu amaçla partiye gidip gelmişler ama anlaşılan “iş bitirici” birisine erişebilmelerine olanak veren bağlantılara sahip değiller.
O çaresizlikle kalkıp Cumhurbaşkanı’nın peşine düşmüşler.
Sonunda fırsat bulduklarında aldıkları yanıt da bu: Yalan söylüyorsunuz!
Gördüğünüz gibi, Cumhurbaşkanı, sorunun çözüm yerinin parti olmadığını söylemiyor.
Tam tersine “kapının hep açık olduğunu” söylüyor ki o açık kapıdan geçmeden kamu kesiminde işe girilemeyeceğini teyit eden bir yanıt bu.
En yüksek kamu görevlisi, siyasi nepotizmi itiraf ediyor!
Kurumların içleri işte böyle boşalıyor.
————————————-
“Biştsiz Katarlı” yatırımcılar mı var?
Bir zamanlar İstanbul Borsasına yurtdışındaki kurumlar üzerinden “yabancı” gibi yatırım yapan Türklere “bıyıklı yabancı” denilirdi.
Hâlâ böyle yatırımcı var mı, böyle tanımlanıyor mu, bilemiyorum.
Bu eski kavramın aklıma gelmesine neden olan şey CHP Genel Başkan Yardımcısı Deniz Yavuzyılmaz’ın açıkladığı bir bilgi oldu.
Yavuzyılmaz’ın açıkladığına göre Türkiye Petrolleri’nin (TPAO) “offshore” kuruluşu olan TP – OTC isimli şirket, sondaj gemileri için lojistik destek amacıyla kullanmak üzere Katar ortaklı bir firmadan aylık 1 milyon 116 bin dolara helikopter kiralamış.
Yavuzyılmaz, bu iddiasını kanıtlayan bir faturayı da açıklamıştı.
TPAO daha sonra yaptığı açıklamada kiralama bedelinin bu kadar olmadığını, günlük kira bedelinin 8 bin 667 ABD Doları tutarında olduğunu bildirdi.
Ancak bu bilgiyi doğrulayacak herhangi bir fatura, sözleşme gibi bir belge açıklamadı.
Benim ilgimi çeken konu helikopterlerin kiralandığı şirketin Katarlı olması.
AKP döneminde kamu kesiminden herhangi bir ihale alabilmek için bir numaralı ön koşul, şirketin iktidar partisine yakın birileriyle ilişkisinin olması.
Böyle bir ilişkisi olmayan kimse, herhangi bir kamu ihalesini almayı başaramıyor.
“Bizden” olan kazanıyor, olmayan kazanamıyor! Denklem bu kadar basit.
Onun için Katar ortaklı bir şirketin ihaleyi kazanması ilginç.
Türkiye’de de bu tür kiralamaları yapabilecek şirketler var diye biliyoruz.
Kaldı ki böyle bir Türk şirketi olmasa da kurup, ihaleyi alabilmek çocuk oyuncağı sayılır.
Yeter ki AKP’li olsun!
“Katarlı ortak” denilince aklıma yazının başında sözünü ettiğim “bıyıklı yabancı” kavramı geldi.
Katarlı erkeklerin giydiği, entariye benzer uzun giysiye “bişt” deniliyor.
Bu “Katarlı ortak” da acaba “Biştsiz Arap” mıdır diye!
Biliyorsunuz Ankara ile Katar arasında oldukça yoğun hava trafiği var.
Acaba parasını Katarda değerlendirmek isteyen bazı Türkler, Katar’da aradıkları kârı bulamayınca Türkiye’deki ihalelere mi sarıldılar diye merak ettim.
Tekrarlayayım, bu sadece merak, bir bilgiye dayanmıyor!
———————————–
