RADİKAL

Cezanın sosyal etkisi

Milli Eğitim Şûrası toplantısı sırasında ‘demokratik ve özerk üniversite’ isteminin dile getirildiği ‘izinsiz’ bir gösteri yapan gençlerden 53’ü 1 yıl 6 ay ağır hapis cezasına çarptırıldılar. Ceza tecil edilmedi. Bu şu demek: Cezalar kesinleştiğinde 53 genç Türkiye Cumhuriyeti Ceza ve Tutukevleri’nden birinde hapis yatacaklar.
Mahkeme kararında ‘cezanın sosyal etkisi ve uyarıcı amaçlarına’ dikkat ettiğini de özellikle vurguladı.

Elbette mahkemenin verdiği bir kararı eleştirecek değilim. Bunun suç olduğunu biliyorum. Ancak ‘cezaların sosyal etkileri’ üzerine bir iki şey söyleme hakkımız da elbette var.
Burada söz konusu olan şey demokratik bir toplumda bireylerin düşündüklerini topluca açıklama haklarının sınırları.
Toplantı ve gösteri özgürlüğü, demokratik bir toplumda vatandaşların siyasi yaşama katılabilmesi için bir araç.
Gerçek bir demokraside halkın siyasi yaşama katkısı sadece seçimlerle sınırlı olmamalı. Değişik görüşlere sahip gruplar, kendileri için önemli gördükleri bir konuda kamuoyu oluşturmak ve seçimle işbaşına gelmiş kurumları ya da devlet organlarını bu görüş doğrultusunda etkileyebilmek için miting, gösteri yürüyüşü gibi yöntemleri kullanırlar.
Bu hakkın kullanılmasının sınırı bütün medeni ülkelerde bellidir: Şiddete başvurmamak, görüşleri demokratik bir disiplin içinde yansıtmak ve gösteri bitiminde çevreye zarar vermeyecek bir şekilde dağılmak…
Mahkeme kararının dayandığı ‘cezanın sosyal etkisi prensibi’ işte bu çerçevede düşünülmeli.
Demokratik bir toplumda şiddete dönüşmeyen bir gösteriyi yapanları cezalandırmak, toplumsal açıdan her şeyden önce bu hakkın kullanılmasının sınırlanması anlamına geliyor. ‘Sosyal etki’, demokratik hakların kullanımından vazgeçilmesi sonucunu yaratıyor. Vatandaşların demokratik haklarını kullanma isteklerini kırıyor, yok ediyor. Ayrıca Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Yasası’nın çıkarıldığı dönemin olağanüstü koşulları göz ardı ediliyor. Demokrasinin rafa kaldırıldığı bir dönemin şartları, bugüne yayılıyor, bir tür ‘sürekli darbe’ ortamı yaratılıyor.
Oysa mahkemelerimiz verdikleri kararlarla toplumsal gelişmeye paralel olarak bu hakkın kullanımını genişletebilirler ve mahkeme kararlarıyla toplumu daha çok demokrasiye götürecek bir ‘sosyal etki’ de yaratabilirler.
Nitekim Ankara 5. Asliye Ceza Mahkemesi’nin benzer bir olay için verdiği kararı bu açıdan değerlendirmek gerek. Mahkeme yargıcı, benzeri davadaki beraat kararında bakın ne diyor:
“Sanıkların belirli konular üzerinde halkı aydınlatmak ve bir kamuoyu yaratmak suretiyle o konuyu benimsetmek, bu amaca ulaşmak için karar organlarını harekete geçirme gayreti içinde olmaları doğaldır. Toplantı hürriyeti vatandaşların siyasi yaşam ve ülke yönetimine etkili bir şekilde katılabilme aracı olup, bu yüzden demokrasinin temelini oluşturur, toplanma ve gösteriler yoluyla yanlışlıklar ortaya konulur, eleştiri imkânı sağlanır. Bir ülkenin demokratikleşmesinin gerekli şartlarından biri de barışçıl amaçlarla toplanma hakkının tanınmasıdır. Fertler, bu hürriyet aracılığıyla kamu işlerinin görülmesine katılır. Konuşmayan, tartışmayan, kamuoyu tepkisi olmayan bir ülkede meselelerin çözümünde antidemokratik çözüm yollarına gidilebileceği tehlikesi ile karşılaşılacağı (açıktır). Bu hürriyetin etkin bir şekilde kullanılmadığı toplumlarda kölelik zihniyetinin sürdürülmesinin amaçlandığı, otoriter ve totaliter rejimlerin suskun kitleler oluşturma gayreti içine girdikleri açıktır.”