RADİKAL

Fotoğrafın dili

Bugün Radikal’in birinci sayfasında yayımladığı fotoğraf günlerdir süren tartışmayı tek bir karede özetliyor. Fotoğrafın çoğu zaman, yazıdan çok daha etkili bir anlatım aracı olduğu bir kez daha ortaya çıkıyor.

Bu fotoğraf Gölcük’te çekildi. Depremin yıkıp, yok ettiği Gölcük’te.. Belki bir daha hiçbir zaman ayağa kalkamayacak olan Gölcük’te..
Fotoğrafa yansıyan talep çaresiz kalmış bir depremzedenin yardım çığlığı değildi. Ev istemiyordu, iş istemiyordu, yemek istemiyordu.
Bu sessiz çığlığın istediği tek bir şey vardı: Acılarımız başkalarının kirli hesaplarına alet edilmesin.
Radikal günlerdir işte bu talebin sözcülüğünü yapıyor.
Kendilerini Ankara’daki iktidar oyununun dolambaçlı hesaplarına ‘içlerine sinmediği halde’ alet edenlere, halkın şeffaflık taleplerinden ‘morali bozulanlara’ bir mesaj bu.
Ankara’nın, İstanbul’un gözlerden ve kulaklardan uzak yerlerinde birileri şimdi bu yıkımdan nasıl nemalanabileceklerinin hesaplarını yapıyorlar.
Binlerce konut yapılacak. Bunun için on binlerce ton çimento, on binlerce ton demir, cam, tuğla vs. kullanılacak.
Söz konusu olan milyarlarca dolar tutarında bir yeniden inşa faaliyetidir.
Bugüne kadar devletin işin içinde olduğu her büyük projede karşımıza çıkan bir sorunla boğuşacağız: Başlarında siyasilerin de olduğu bir grup insanın komisyon hesaplarını, rüşvetleri, hırsızlıkları artık duymak da, görmek de istemiyoruz.
Öte yandan sorun, işin çok hızlı yapılıp bitirilmesini gerektirecek ağırlıkta.
Kış gelmeden insanlar başlarını sokacak bir yuva bulmalılar. Çocuklar okullarına gidebilmeliler. Devletin organları daha fazla vakit geçirmeden normal faaliyetlerine dönebilmeliler. Camiler açılmalı, öğrenciler yurtlarda yer bulmalı… Yaşam bir an önce normal sürecinde akar hale getirilmeli.
Ve en önemlisi bu ihtiyaçlar dizisi, bürokrasinin hantallığına kurban edilmemeli. ‘Hırsızlık yapılmasın’ kaygısı, birçok sefer olduğu gibi işlerin kaplumbağa hızıyla yürütülmesi anlamına da gelmemeli.
Zor olan sınavla şimdi karşı karşıyayız. Hem hızla iş yapmak hem de hırsızlıklara, rüşvetlere, yeni rant paylaşımlarına yol açmamak zorundayız.
Ne yazık ki bürokrasimizin yapısı bu iki isteğin bir arada gerçekleşmesine izin verebilecek durumda değil.
Bu nedenle deprem bölgesinde çok özel koşulları olan bir yeni yönetim anlayışına ihtiyacımız var.
Bölgenin ihtiyaçlarını yerinde tespit edecek, vatandaşların katılım ve denetimine açık, merkezi otoritenin yetkilerini de kullanabilecek bir yönetim modeli gerekiyor.
Devletin lafta değil gerçek anlamda vatandaşlarıyla işbirliği yapması, birlikte çalışması gerekiyor.
Devlet vakit geçirmeden ne yapacağını, ne kadara yapacağını, alternatiflerin gerçek maliyetlerini açıklamalıdır. Çalışmalar sürerken mali tablolar halka açıklanmalı, işlerin hangi aşamasında, hangi ödemelerin yapıldığı açıklıkla ortaya konmalıdır. Kamu maliyesinin bilinen dolambaçlı yolları arasında kaybolmamak için her kuruşun hesabı periyodik olarak halka verilmelidir.
Bu çok zor yeniden inşa işini tertemiz çıkarak başarabilirsek depremin yıkıntıları arasından hep birlikte yeniden doğuşumuzu kutlayabiliriz. Yüzümüze gözümüze bulaştırırsak bunun yaratacağı yıkım, depreminkini mumla aramamıza yol açacaktır.