RADİKAL

Hakem kararıyla yenilgi!

Okula giden çocuğu olan birçok anne baba gibi Cumhuriyet Bayramı’nı kızımın okulunda kutladık. İstiklal Marşı’nı, Onuncu Yıl Marşı’nı söyledik. Ellerimizdeki bayrakları salladık. Kendimize, ulusumuzun cumhuriyet ve demokrasi fikrine bağlılığına güvenimizi tazeledik.

Binlerce yıldır ‘tek adam’ yönetiminde yaşamaya alışmış bir ulusun çocukları olarak 75 yıllık Cumhuriyet deneyimine sahip çıktık.
Hatta Posta’da Yazgülü Aldoğan’ın ‘bayram kutlaması için’ ikram ettiği çikolatalardan yedik, likörden içtik.
Hepimiz gururlu, hepimiz mutluyduk.
Ama yine de kafama bazı sorular takılmadı değil.
Yasemin’in okuduğu okulun ‘anaokulu bölümü’nün sunduğu bir ‘şiirsel tablo’da küçükken bizlerin de ezberlediği ama yıllar içinde unuttuğumuz bir şeyi hatırladım.
‘Şiirsel tablo’da Kurtuluş Savaşı öncesi olaylar anlatılırken şöyle deniliyordu:
Osmanlı İmparatorluğu, 1. Dünya Savaşı’nı kaybetmemiş olmasına rağmen birlikte savaşa girdiğimiz müttefiklerimiz yenildikleri için biz de yenik sayıldık!
Günümüzde milli takımın maçlarından sonra spor sayfalarında yazılan yorumlara ne kadar da benziyor: Namussuz hakem aslında kazandığımız maçı, alıp rakibimize verdi!
Gerçekten böyle miydi? Biz 1. Dünya Savaşı’nı kazandığımız halde hakem kararıyla mı yenik sayılmıştık? Bu ‘namussuzluk’ olmasaydı savaştan galip çıktığımız için ülkemiz işgal edilmeyecek, Kurtuluş Savaşı başlamayacak ve sonunda Cumhuriyet’in kurulmasına yol
açan gelişmeler yaşanmayacak mıydı?
Tarihsel gerçekler ilkokullarda bize anlatılanlarla pek uyuşmuyor: Yani ‘hakem kararıyla yenildiğimiz’ pek doğru değil.
Sarıkamış ve Ardahan’da Enver Paşa’nın nasıl perişan olduğunu, 50 bin askerimizin soğuktan nasıl donarak öldüklerini nedense es geçiyoruz. Aynı şekilde, Rusya’da devrim olmasaydı Kars’ı ve Ardahan’ı kaybetmiş olduğumuzu da…
İngilizler karşısında Irak ve Ürdün’de uğradığımız yenilgileri de çocuklardan saklıyoruz. Bağdat’ın ve Kudüs’ün işgalini, Musul’u bırakarak cepheyi daha geriye çekmek zorunda kaldığımız da nedense saklanıyor.
Savaş süresince bir milyon Osmanlı askerinin şehit düştüğünü, kayda değer tek başarının Çanakkale’de elde edildiğini de görmezden geliyor, bizlere ilkokullarda anlatılanlar.
Öyle bir tablo çiziliyor ki Osmanlı yüceltiliyor, hanedanın bütün beceriksizliği bir tek Sultan Vahdettin’in ihanetine indirgeniyor.
Biz büyükler gerçeklerin ilkokul tarih kitaplarında anlatılanlar gibi olmadığını, Osmanlı İmparatorluğu’nun neredeyse bütün kuvvetlerini kaybederek bu savaştan yenik çıktığını biliyoruz. Ama nedense bunu çocuklardan saklıyoruz: Aslında biz yenilmedik, bizi yenik saydılar!
Çocuklarımıza ve kendimize bu gerçeği bir kez daha itiraf etmeliyiz: Osmanlı devleti neredeyse 16. yüzyılın ortalarından itibaren yok olmaya mahkûm, çağdışı bir devletti.
O zamandan sonraki tek askeri başarımız Kurtuluş Savaşı’nı kazanmış olmamızdı.
Bu savaşı da Osmanlı ordusu değil, TBMM’nin ordusu kazanmıştı: Başkomutan Mustafa Kemal Paşa, Batı Cephesi Komutanı İsmet Paşa, Savunma Bakanı ve ‘Erkânı Harbiye Reisi’ Fevzi Paşa, Doğu Cephesi Komutanı Kâzım Paşa’ydı.