RADİKAL

Biz Evropalıyız be!

 ÜSKÜP – Fıkranın başlangıç kısmını İsmet Berkan dün yazmıştı. Devamını yazmamasının nedeni fıkranın Hasan Cemal tarafından ‘ırkçı’ bulunmasıydı. Fıkra aslında buradaki ‘Türk imajını’ gösteren iyi bir örnek. Ayrıca Makedonyalı akrabalarımızın bu kadar alıngan olmadığını düşünüyorum.

Fıkra şöyle:
Te be Skopje’den (Üsküp) çıktık yola, üç yüz yalnız adam.. Az gittik, uz gittik, karşımıza çıktı üç kalabalık Türk. Paralarımızı istediler verdik, hayvanlarımızı istediler verdik, kızları istediler ‘olmaaaz’ dedik. Mübalağa cenk oldu: Yüz ölü, yüz yaralı, yüz esir.. Hepiciği de bizden!
Üsküp sokaklarında dolaşırken güleryüzlü ve misafirperver bu halkın kendisiyle barışık ruh durumunun izlerini görmek mümkün.
Makedonya, çeşitli ırkların ve kültürlerin bir arada varlıklarını sürdürebildikleri ve ortak bir devlet çatısı altında bir arada yaşayabildikleri ender ülkelerden biri.
Anayasal düzen aslında bu farklılıkları vurgulayıp, altını çiziyor ve her etnik gurubun ortak Makedonya ideali etrafında birleşmesini sağlıyor.
Bu özelliğiyle etnik çatışmalara sahne olan birçok dünya ülkesi için örnek olmalı. Bunu belki dünyanın başka yerlerinde gerçekleştirebilen ülkeler de var. Ama Makedonya’nın bulunduğu coğrafyada bunu gerçekleştirebilmiş olmak hiç de kolay değil.
Balkanlar neredeyse bir yüzyıla yakın zamandır çeşitli ırklardan insanların birbirlerini acımasızca boğazlamasına sahne oldu. Etnik temizlik amaçlı vahşet sürüyor. Bosna’nın acıları hâlâ sıcak, Kosova kan ağlıyor…
Makedonya eski sosyalist ülkelerden birçoğuna kıyasla daha müreffeh bir ülke. Kişi başına milli gelir 1500 dolara yakın. Batılı standartlarda fakir bir ülke sayılır ama bir cuma gecesi Üsküp sokaklarını dolaşan birisi bu ülkenin örneğin Fransa’dan bile daha müreffeh olduğunu düşünebilir.
Cuma gecesi Üsküp’ün gece hayatına daldım. Bindiğimiz taksinin Türk şoförü Neşat ile birlikte sabahın erken saatlerine kadar Üsküp barlarını dolaştık.
Burada gece sokağa çıkanların yaşlarına bakarak ülkenin ne kadar genç bir nüfusa sahip olduğunu görmek de mümkün. Akşamın ilk saatlerinde son derece tenha olan sokaklar gecenin birinden sonra nereden çıktıklarını asla anlayamadığımız kızlı erkekli kalabalıklarla doldu.
Bildiğimiz klasik barların, jazz kulüplerin ve diskoteklerin yanı sıra Üsküp’e özgü eğlence yerleri de var. Buralar bizim öğrenciliğimizdeki üniversite kantinlerine benzeyen yerler. Çok ucuza içki ve yiyecek satılıyor. Canlı müzik var. Orkestranın çaldığı şarkılar Makedonya’nın çok-kültürlü günlük yaşamından bir kesit sunuyor sanki. ‘Oynama şıkıdım şıkıdım’dan tutun da Sırp müziğinin hareketli örneklerine kadar her türlü şarkı çalınıp söyleniyor.
Bu arada meraklı turşucular ve dedikodu kumkumaları için belirtmeliyim ki Üsküplü kızlar, kızların aslında orta yaşlı erkeklerden hoşlanması gerektiğini bilmiyorlar. Doğrusunu isterseniz yakışıklı Makedon delikanlılarının yanında hafif göbekli kır saçlılara pek şans yok.
Üsküp İstanbul’a uçakla bir buçuk saat mesafede. Türkiye’de yaşayan ve ataları bu topraklardan göç eden kim bilir kaç milyon kişi var. Çocukluğumda dedemin yanında elimizde küçük kâğıtlara yazılmış adreslerle Denizli’nin, Antalya’nın, Manisa’nın sokaklarında Manastırlı akrabalarımızı ve hemşerileri ararken aklımdan hep buraları terk etmeyen akrabalarımızı bir gün bulmak geçerdi. Bugüne kadar bunu yapamadım. Nedense Üsküp, Manastır gözüme çok uzak görünürdü. Ama artık biliyorum ki burası çok yakın. Mesafeyi kısaltan şey sadece uçaklar değil. Burada gördüğüm güleryüzlü, yardımsever, misafirperver tüm insanlar kalbimin bir yarısının Makedonya’da kalmasına yol açıyor. Bir gün buraya yine gelecek ve akrabalarımızı bulacağım. Dedem çok beğendiği bir iş yaptığı zaman kendisini tebrik emek için “Biz Evropalıyız be” derdi. Bu işi yaptığım zaman ne diyeceğimi çok iyi biliyorum.