Bir süredir gazetelerde ve televizyon haberlerinde bir “El Nino” efsanesi yaşıyor. Türkçede “Yaramaz çocuk” anlamına gelen El Nino, bütün felaketlerin sorumlusu olarak gösteriliyor. Hatta, Sapanca civarındaki ayva ağaçlarının meyvelerine bakıp El Nino yüzünden şiddetli bir kış geçireceğimizi iddia eden gazeteler bile oldu.
Bugün size bu El Nino palavrasının nereden çıktığını anlatacağım.
Gazetelerin yazıişlerinde çalışanların en sıkıntılı zamanlan birinci sayfanın yapıldığı saatlerdir. Bazı günler eldeki haberlerin içinden bir tanesi sıyrılıp “ben manşet olacağım” diye bağırır. O zaman iş kolaydır. Böyle olmadığı zamanlar ise eldeki haberlerden birinin üzerinde fikir birliği sağlamak gerçekten zordur ve dakikalar hızla akıp giderken hangi haberin manşet olabileceği stresi giderek bir paniğe dönüşür.
İşte böyle günlerde gazetelerin yazıişlerinde çalışanların “yetenekleri” ortaya çıkar. Haber olmadığı zamanlarda yapılacak en iyi iş kimsenin okumadığına inanılan gazeteleri ve dergileri karıştırmaktır.
“Kimsenin okumadığı” demek, gazeteci argosunda patronun ve genel yayın müdürünün okumadığı şey anlamına gelir.
Patronun okumadığı şeyleri bulmak kolaydır: Bir işadamı olan patron zaten istese bile herşeyi okumaya vakit bulamaz. Genel Yayın Müdürü’nün okumadığı şeyi bulmak daha kolaydır: Çok yazılı, az resimli şeyleri onlar okumazlar. Bu yüzden Radikal, Cumhuriyet gibi gazetelerin günler önceden verdikleri haberleri, promosyonlu büyük gazetelerin birinci sayfalarında yeni bir şeymiş gibi sık sık okuma imkânınız olur.
İşte El Nino’nun hiç suçu yokken Türkiye’deki iklim felaketlerinden sorumlu tutulmasının nedeni bu adette yatıyor.
Geçen yazın bol yağmurlu ve haberi az olan günlerden biriydi. Ne yaptığını bilen bütün genel yayın müdürleri gibi ben de “kimsenin okumadığı dergilerde” haber arıyordum. Elime o haftanın Time dergisi geçti.
Time’da adına El Nino denilen ve Pasifik Okyanusu’na kıyı ülkeleri etkileyen bir iklim olayının anlatıldığı ayrıntılı bir haber vardı. Haritalar, grafikler… Dışarda da ortalığı sel götürüyordu. Fikir o anda bir ampul gibi beynimin içinde yandı.
Haritalara ağzımın suyunu akıtarak baktığımı gören Yazıişleri Müdürümüz Yeşim Denizel ve Yayın Koordinatörümüz Salim Alpaslan müdahale ettiler. Bana “aklından bile geçirme, sonra birisi Time’ı yüzümüze atar, rezil oluruz” dediler. Sonra ne de olsa genel yayın müdürü olduğumu hatırlayıp, haberi çok sevdiğim için benim köşemin yanına arka sayfaya manşet yaptılar. Ama yaratıcı katkıdan yoksun bir girişimdi bu ve Time’daki haberin çevirisinden ibaretti.
Ertesi gün tahmin ettiğim gibi oldu. El Nino, “Türkiye’nin en iyi gazetelerinden birinde” manşetti’. Alibeyköy’ü bir baraj gölüne çeviren yağmurun görüntüleri ve Time’ın haritaları eşliğinde El Nino’nun İstanbul’u nasıl esir aldığı anlatılıyordu.
Habere yapılan bu yaratıcı katkı (Buna gazeteci argosunda habere Hakla attırmak’ adı veriliyor. Eski Günaydın ekolünden gazetecilerin bu konuda çok usta oldukları bilinir) diğer genel yayın müdürlerinin de takdirini kazanmış olmalıydı ki o tarihten sonra neredeyse üç aydır El Nino ile yatıp, El Nino ile kalkıyoruz.
İşin gerçeği dünkü Radikal’in manşetinde yayınlanana kadar bu konuda susmaya kararlıydım. Ama artık gerçeği herkes bildiğine göre açıklamamda bir mahsur yok diye düşünüyorum. Evet, El Nino denilen iklim olayının ülkemizi etkilemesine imkân yoktu, çünkü Türkiye’nin Pasifik Okyanusu’na kıyısı yoktu.
