Bugün bayram. Bizimle birlikte dünyanın dört bir yanına dağılmış Müslümanların da bayramı.
1997 yılının Kurban Bayramı’nın birinci günü durup şöyle bir çevremize baktığımızda İslam dünyasının içinde bulunduğu duruma hayıflanmamak elde değil.
Cezayir’de, Sudan’da, Afganistan’da kardeş kanı akıtan çatışmalar hâlâ sürüyor.
İslamın birleştirici ve insanları kardeşliğe çağıran barışçı mesajları barut kokuları ve acılar arasında unutulmuş gibi.
Filistin’de dünya devletlerinin politik hesaplarına kurban edilen insanların yaraları yarım yüzyıla yaklaşan bir sürede hâlâ sarılamadı.
Acılı Bosna hâlâ ağlıyor.
İslam dünyasının büyük bölümü bağnazlığın elinde esir.
İnsanlar konuşamıyor, isteklerini yüksek sesle söyleyemiyorlar. Demokrasi, sanki islamla bir arada bulunması mümkün olmayan bir nesneymiş gibi.
İslam, kendi dar çevrelerinin iktidarını totaliter baskıcı rejimlerle korumak ve sürdürmek isteyenlerin elinde insancıl özünden uzaklaştırılıyor.
Suudi Arabistan’a, İran’a bakınca Türkiye’nin şu gelişmemiş demokrasisinin bile ne kadar önemli olduğunu daha iyi anlıyoruz.
Türkiye, bir türlü harekete geçirmeyi başaramadığımız gelişme potansiyeli, eşit olarak dağıtmayı hâlâ başaramamış olsak bile sağladığı ekonomik refahla diğer İslam ülkeleri arasında bir yıldız gibi parlıyor.
Bugün ‘zenginler’ sınıfında yer alan İslam ülkelerinin sahip oldukları doğal kaynakları bir yok sayın bakalım. Geriye ne kalır?
Petrol yatakları üzerine çöreklenmiş ailelerin ellerindeki siyasi iktidarların bu ülkelerde İslamı nasıl bir baskı aracı haline getirdiklerini görmemek mümkün mü?
Türkiye işte bu yüzden elindekinin değerini en iyi anlayan Müslümanların yaşadığı tek ülke.
Türkiye’yi diğer İslam ülkelerinden ayıran en önemli fark, ‘cumhuriyet’i kuran kadroların dini bireyle tanrı arasındaki özel alana hapsetme çabasıydı. Toplumsal ve siyasi örgütlenmenin dinin etki alanı dışında tutulması düşüncesiydi. Doğulu ve Müslüman olduğunu unutmadan, Batılı medeni değerlere ulaşma girişimiydi.
74 yıllık Cumhuriyet ve 50 yıllık demokrasi deneyinin bugün ulaştığı noktada artık geriye dönüşün mümkün olmadığını düşünüyorum.
Türkiye rotasını çizdi, ileriye gidiyor. Demokrasinin ve bireysel hakların gelişeceğine, hukuk devleti prensiplerinin mutlaka egemen olacağına hiç kuşku yok.
Bu bayramda özgürlüğün ve demokrasinin tadını yalnızca Türkiye’deki Müslümanlar yaşıyorlar.
Demokrasi rüzgârının gelecek bayramlarda bütün İslam ikliminde esmesini diliyorum.
Kurban Bayramı’nız kutlu olsun.
