RADİKAL

Tansu Hanım'a iki yumurta!

 Pazar akşamı televizyonda Tansu Çiller’i seyrettim. Ordugâh teftişine çıkmış bir paşa edasıyla sağa – sola emirler yağdırıyordu. Belli ki Susurluk Olayı ile biraz daha zedelenen imajın tamirine ihtiyaç duyulmuş. “Halk için bir şeyler yapan siyasetçi” rolü oynuyordu.

Tansu Hanım’ın denetlediği hastanenin başhekimine bir seslenişi var ki, inanın televizyonda seyrederken yüzüm kızardı.

Aile terbiyesi almış insanlar, tanımadıkları ya da kendinden büyük birileriyle konuşurken onlara “ikinci çoğul şahıs”la hitap ederler. Birisinden bir şey isteyecek olanlar da (bu şahıs kim olursa olsun ister kapıcı, ister cumhurbaşkanı) istediklerini “soru” cümlesiyle iletirler: Getirir misin, alır mısınız vs… İstek bir amir tarafından yapılıyorsa, emir cümlesine bir nezaket eki konur: Lütfen, rica etsem gibi…

Tansu Hanım ise pazar günkü teftişinde hastanenin başhekimine şöyle bağırdı: “Getir bakalım nöbet listesini! Getir, getir…”

“Hadi adamın makamına, yıllarını verdiği mesleğine hürmetin yok, bari yaşından utan” diye geçirdim aklımdan. Sanırım babası ve annesi sağ olsalardı Tansu Hanım’ın o geceki haline bakar, “biz bu kızı eğitirken nerede yanlış yaptık” diye dövünürlerdi.

Antalya’daki ilkokul öğretmenim Şevket Gencer biz bu tür bir terbiyesizlik yaptığımızda şöyle derdi: Eve giderken iki yumurta götür de annen seni bir terbiye etsin!

Bu arada bir çift sözüm de kendisi de bir doktor olan Yıldırım Aktuna’ya olacak. Tansu Hanım’ın eline aldığı nöbet listesinde adı yazılı olan bir doktorun o anda nöbet yerinde olmadığı anlaşıldı. Benim televizyondaki konuşmalardan çıkarabildiğim kadarıyla o doktor bir arkadaşıyla nöbet değiştokuşu yapmış.

6 yıllık temel eğitimden sonra en az dört yıl da ihtisas eğitimi yapan ve bunun karşılığında ancak 40-45 milyon lira maaş alabilen bir hekimin işine oracıkta son verildi.

Merak ediyorum, Yıldırım Bey gençliğinde hastanelerde nöbet tutarken hiç mi nöbet değiştirmedi? Bu kafayla giderlerse yakında eziyet etmeye elde doktor kalmayacak, haberleri olsun.

Aynı haberlerde Yalım Erez’e de rastladım. 0 da öldürülmekle tehdit edilen gazetecilerin şikâyetlerini “soytarılık” olarak niteledi.

Elimde olmadan bir an geçmişe gittim. Devlet büyüklerini dış gezilere taşıyan uçakların arka koltuklarındaki manzaralar geldi aklıma. Elinde viski şişesi, etrafına topladığı gazetecileri eğlendiren, onlara çeşitli şaklabanlıklar yapan ince bıyıklı, gevrek sesli bir esmer adamın varlığını hatırladım.

Bu iki görüntü pazar akşamını bana zehir etmeye yetti. Oysa Okocha’nın o muhteşem frikik golünden sonra akşam ne güzel başlamıştı.