Diyarbakır’daki, Trabzonspor maçında nelerin yaşandığını bütün Türkiye televizyonun canlı yayınında izlemişti.
Koltuklar sökülmüş, hakemin kafasına ele ne geçirildiyse atılmıştı.
Diyarbakırspor’a en azından bir maç saha kapatma cezası verilmesi gerekiyordu, ama araya giren siyasetçiler ve devlet yöneticileri bunun bir para cezasıyla geçiştirilmesini sağladılar. 
Diyarbakır’a saha kapatma cezası verilmemesinin arkasında bu takımın kümede kalabilmesinin sağlanması amaçlanıyordu, ama rakip Fenerbahçe olunca bu hesap da işe yaramadı. İşe yaramadığı gibi geçtiğimiz cumartesi günü Diyarbakır’da film yeniden koptu! 
Oyun alanına atılan yabancı maddeleri es geçiyorum.
Maç boyunca ve karşılaşmadan sonra Fenerbahçeli taraftarların üzerine atılan taşlar nedeniyle yaralananlar oldu, belki de hayatında ilk kez maça gelen küçücük çocuklar terörün dehşet veren yüzüyle tanıştı.
Ders olmalı
Şunu çok merak ediyorum: O görüntüleri izlerken Diyarbakır’ın sahasını kapattırmamak için federasyona ve Ceza Kurulu’na baskı yapan siyasetçiler ne yapıyordu? Vicdanları hiç sızladı mı? Başı kanlar içindeki genç kızları, küçük çocukları gördüklerinde neler hissettiler? 
Bunu bilebilmemize olanak yok, çünkü çıkıp da “O kararı ben aldırttım, sorumluluğu da üstleniyorum” diyecek cesaretleri bile yok bu tür kişilerin.
Şimdi büyük olasılıkla güneş balçıkla sıvanamayacak ve Diyarbakırspor’a ciddi bir ceza gelecek. Sahası kapatılacak. 
Ve o siyasetçilerin, kamu yöneticilerinin yaptıkları hatayı kafalarına taş yiyen Fenerbahçeli taraftarlardan sonra bu kez de Diyarbakır ödeyecek. Kendisi için hayati önemde olan maçlarını dışarda oynamak zorunda kalacak. 
Bu herkese ciddi bir ders olmalı.
Futbol sahada oynanan ve orada kalması gereken bir spor.. Siyasetçilerin, kamu yöneticilerinin kişisel hesaplarına alet edilmemeli…
“Yüz bin kişilik stat” hayallerinin iflası…
Y ıllardır ilk kez Galatasaray ve Fenerbahçe bir Türkiye Kupası finalinde karşı karşıya geldiler ve Olimpiyat Stadı’nı doldurmak bile mümkün olmadı.. Maçtan önceki gece itibariyle satılan bilet sayısı ancak 18 bindi.. 
Bu yazı yazıldığı sırada maçın oynanmasına 7 saat vardı ve elbette koltuklar boş kalmasın diye kapıların bedavacılara açılıp açılmadığını bilemiyorum.
Bu bize neyi gösteriyor: Kentin bu kadar dışında, ulaşım olanaklarının kısıtlı olduğu bir bölgede bu kadar büyük bir stadı dolduracak kapasitemiz yok!
Aynı şey, eğer yapılabilirse Seyrantepe’deki stat için de söz konusu olabilir.
Kentin orasına burasına dağılmış, yüz milyonlarca liralık beton yığınları istemiyorsak, Milano örneğinden biraz ders almamız gerekiyor.. 
İtalyanlar’ın olanakları hiç kuşkusuz bizden daha fazla, ama herbiri ayrı bir stat yapmak yerine San Siro’yu, Inter ve Milan kulüpleri sırayla kullanabiliyorlar.
Bu kentin Avrupa yakasındaki kulüpleri için neden bir örnek oluşturamıyor? 
Neden Beşiktaş ve Galatasaray bir araya gelerek, çok mükemmel bir stadı ortaklaşa yapamıyor?
Kaynaklarımız bu kadar sonsuz mu?..
Kalecinin penaltı anındaki korkusu
Handke’nin bu isimli romanını okurken yazarın futboldan hiç haberi olmadığını düşünüyordum. Fransa’daki Dünya Kupası sırasında Radikal’de bununla ilgili bir yazı da yazmıştım. 
Eski milli kaleci Fatih Uraz’ın yeni hazırlamakta olduğu bir kitabın ön müsveddelerini okurken Handke’nin kitabını tekrar hatırladım. 
Kaleci penaltıdan neden korksun?
Korkması gereken, penaltıyı atacak adamdır çünkü. O kaçırırsa yerin dibine batırılır, ama penaltıdan gol yedi diye eleştirilen bir kaleci hayatımda hiç görmedim.
Nitekim eğer, Türkiye Kupası Finali, penaltılara kalırsa bugünkü gazetelerde bir penaltı kurtaran kalecinin kahraman ilan edileceğini, penaltı kurtaramayan kaleci için kimsenin bu nedenle bir eleştiri yapmayacağını da göreceğiz.
Kasımpaşa’ya sağlanan olanaklar ve Seyrantepe
Milliyet’in dünkü manşetinde yer alan haber, bana yine Seyrantepe’deki araziyi hatırlattı.
Taksim’deki otoparkın ve Beyoğlu Spor Kompleksi’nin, Kasımpaşa Spor Kulübü’ne herhangi bir kira alınmaksızın, bedavaya verilmiş olması bizim spor dünyamızda çok rastlanan bir olay. 
Türkiye’yi dolaşsak eminim ki böyle yüzlerce örnek bulabiliriz.
Galatasaray’a üst kullanım hakkı ucuza verilen Seyrantepe arazisi de bütün bu tür girişimlerin en büyüğü.
Kamuoyundan yükselen itirazlar ve kredi bulmaktaki zorluklar nedeniyle Galatasaray, söz konusu araziyi parasını ödeyerek satın alacağını açıklamıştı, ama nedense ihale bir türlü yapılamıyor. 
Bir gece yarısı baskını ile oldu bittiye getirilebilecek bir konu da değil bu…
İhale artık bir an önce şeffaf olarak yapılmalı ve zaten pek temiz sayılmayan futbol dünyamızın bir de bu yüzden yıpratılmasının önüne geçilmeli..
