İçmişim başım dönüyor, dönüyor!
Artık yazmamda sakınca yok, ağzıma ilk votkayı ortaokulun üçüncü sınıfında bir cumartesi gecesi yatakhanede gece yoklamasından hemen önce koydum. Beş altı arkadaş, elbise dolaplarının kuytusuna gizlenip bir büyük şişe votkayı, şam tatlısı ve vişne suyu yardımıyla 15 dakika içinde içip bitirmiştik.
O gecenin mide ve başımda bıraktığı kötü anılar uzun süre votkadan uzak durmamı sağladı. Taa ki güneşe hasret Orta ve Kuzey Avrupa kentlerine yolum düşene kadar…
Depresyona karşı birebir
Gözümü ilk Hasan Bülent Kahraman açtı. Anlattığına göre; votka içildiğinde vücuda giren alkol sindirim sisteminde çeşitli enzimler tarafından parçalanıyor ve anti depresan ilaçlarda da kullanılan bir kimyasalın eşdeğerine dönüşüyor… Bu yüzden başka bir şeyle karıştırmamak ve işin tadını kaçırmayacak kadar ölçüyü bilmek şartıyla içilen votka, insanda anti depresanların yarattığına benzer bir etki yaratıyormuş.
Düşününce mantıklı geliyor. Güneşin görünmesiyle kaybolmasının bir olduğu kuzey ülkelerinin ulusal içkisinin neden votka olduğuna böyle bir açıklama getirmek mümkün. Elbette aynı zamanda o topraklarda patatesten başka bir şey yetişmemesinin ve patates alkolüyle votka damıtmanın kolay olmasının da bir rolü olmalı…
Polonya kökenli Amerikalıların pazar brunchlarını bir bardak “Bloody Mary” ile tamamlamaları da bundan kaynaklanıyor olmalı. Kahvaltıdan sonra içilecek bir bardak “Bloody Maryönin gün boyu neşe verdiği iddialarını bugün deneyebilirsiniz.
(Bir küçük kahve fincanı votka, dört beş parça buz, bir iki damla ‘Acısso’, birer tutam tuz ve karabiber, dört beş damla “Worchestershire sosu” -ama olmasa da olur, bir dilim limonu bir bardağa koyup, üzerini domates suyuyla tamamlayın ve iyice karıştırın. Bulabilirseniz kerevizin yeşil saplarından bir iki tane de yanında iyi gider.)
Usulünü bilmek gerek!
Votkadan söz edip de dünyanın en çok içilen kokteylinden söz etmemek elbette yakışık almaz. Martini’yi kastediyorum. New York kökenli bu kokteyli şimdilerde akla hayale gelmeyecek kılıklara sokan barmenlerin özellikle Amerika’da baş tacı edildiklerini okudum Vogue dergisinde. Bunu bir Amerikan tuhaflığı olarak görüyorum.
Azı karar, çoğu zarar
Bırakın içine garip tatlı tropik meyveler koymayı, Martini’yi yaparken votkayı şeykırda buzla çalkalamak bile bana sorarsanız doğru değil, bu votkayı yorar ve tadını bozar. Bence Martini kadehini bir yudum cin ile çalkaladıktan sonra buzlukta iyice soğutulmuş bir ölçü votkayı kadehe doldurmak yeterli. Yeşil bir kokteyl zeytininden fazlası da martiniyi mahveder.
Sex & The City dizisinin gözde kokteyli Manhattan da bir martini türevi sayılabilir. Bir ölçü votkayı buz, bir çorba kaşığı vişne suyu ve dörtte bir ölçü grenadin ile iyice karıştırırsanız Carrie Bradshow ile kadeh kaldırabilirsiniz..
Şikago’daki İçki Test Enstitüsü’nün bu yıl yaptığı değerlendirmeye göre en iyi votka Fransız yapımı Grey Goose… Buralarda bulmak mümkün değil sanırım, ama listenin ikinci sırasında yer alan Stolichnaya Gold’u kolayca bulabilirsiniz. Nazdarovya!
Son bir not: Alkol, karaciğerinizi yorar, çeşitli hastalıklara yol açabilir. “Azı karar, çoğu zarar” atasözümüz aklınızda olsun…
Serdar Amca’ya mail var!
Serdar Turgut’a yazılmış bir mail yanlışlıkla Karen Fogg’un kutusuna düşünce benim de elime kadar ulaştı. İçinde sadece İlhan Şeşen’in bir şarkısına ait sözler vardı. Bilgisi olsun diye buradan aktarıyorum:
“Sana göre aşk laftan ibaret,
Bana göre hayatın anlamı,
Sen bu yolda böyle devam et,
Aşk layık olanda kalmalı…”