MİLLİYET

Bazı erkekler mini etekten neden rahatsız oluyor?

 Adana’da yaşanan “mini etek krizi” bize nasıl bir ülkede yaşamakta olduğumuzu gösteren sıradan olaylardan biri..

Olay, ilk bakışta bir ya da birkaç görevlinin işgüzarlığından ibaretmiş gibi görünüyor.
Ancak işgüzarlık deyip geçilmemesi de gerekiyor.
Bu aynı zamanda kadının Türk toplumundaki yerini, nasıl görüldüğünü ve nelerle mücadele etmek zorunda olduğunu gösteren bir olay..

Hırkayla kapattılar
Yüreğir Spor Salonu’ndaki “sanatçı parlamenterlerin şiir dinletisi”ne Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener ile birlikte bazı AKP ve CHP milletvekilleri katılmış.
Şener konuşmasını yaparken protokol tribününde ikram görevlisi olarak çalışan iki “hostes”, görevlilerce tribünden indirilmişler.
Önce kızların bacakları bir hırkayla örtülmüş, ardından salondan çıkarılarak evlerine gönderilmişler..
Haber Milliyet, Hürriyet ve Sabah gibi bütün büyük gazetelerde dün yayımlandı.

Bir tür üniformaydı
Herkese açık ve hiçbir resmi niteliği olmayan bir toplantıda kimin nasıl giyineceğini belirleyecek şey, hiç kuşkusuz toplumun genel ahlak anlayışı ile sınırlı olmalı.
Sokakta rahatça dolaşabileceğiniz bir giysi ile böyle bir toplantıya gidebiliyor olmanız gerekir.
Yani isterseniz türbanla, isterseniz kravatınızla, isterseniz spor bir giysiyle, isterseniz bir mini etekle böyle bir toplantıya gidebilirsiniz.
Gazetelerde yayımlanan fotoğraflarda, salondan çıkarılan kızların bir tür “üniforma” giydikleri açıkça görülüyor: Lacivert tayyör, beyaz bir gömlek ve mavi bir fular..

Aşağılandılar
Eteklerin kısa olması belli ki kızların bir tercihi değil, onları görevlendiren kuruluşun seçimi.
Feminist bir yaklaşımla bakacak olursanız, kızların neden böyle kısa etekler giymek zorunda kaldıklarını da tartışmak mümkün.
Çünkü bu giysi onların toplumsal yaşamdaki “konumları”nı belirliyor. Kadın olarak nasıl konumlandıklarını vurguluyor.
Ancak bugün konumuz bu değil. Konumuz, kızların neden böyle aşağılanarak salondan çıkarıldıkları.

‘Bu erkekler’ ne ister?
Bu en genel tanımıyla “tutucu ahlakçı” bir ideolojinin toplumumuzda giderek kök saldığını, güçlendiğini gösteriyor.
Hiç kuşkusuz bu yeni ortaya çıkan bir durum değil.
Hafızası güçlü okuyucular, benzeri birçok olay hatırlayacaklardır.
TBMM’de çorap giymeyen bir kameraman kızın genel kurul salonundan çıkarılması, benim hatırladığım en çarpıcı olaylardan biriydi örneğin..
Burada sormamız gereken soru şu: Bazı erkekler, neden kadınların bazı giysilerinden rahatsız oluyorlar?
Rahatsız oldukları şey kadınların giysileri mi, yoksa özgür bireyler olarak toplumsal yaşamın içinde serbestçe yer alabilmeleri mi?

Bu zihniyetle savaşılmalı
Asıl rahatsızlığı yaratan hususun kadınların toplumsal yaşam içinde kendi bildikleri gibi yer alma çabaları olduğunu düşünüyorum.
Çünkü bu tutucu – ahlakçı ideoloji, kadınların toplumsal yaşamda yer alırken kendi cinsel kimliklerini ortaya koymamaları gerektiğine inanıyor.
Kadını salt anne ve eş olarak görmek isteyen, bunun dışına çıkma arzusu gösteren kadını ise yazılmamış toplumsal zorlamalarla “saklanmaya – kaçınmaya” iten bir zihniyet..
Bu zihniyetin en ateşli savunucularının “türban”ı bir toplumsal mücadele bayrağı haline getirenlerden çıkması bu nedenle tesadüf değil.
Türban tartışmalarında ileri sürülen en önemli tezin, “bu giysiyle kadının toplumsal yaşamda daha rahat yer alabileceği” olduğunu hatırlayalım.
Bu zihniyetle mücadele etmezsek, bugün salondan çıkarılan mini etekli kadınların yarın hastanelerde, başka kamu kuruluşlarında da “ikinci sınıf insan” muamelesi görmelerine hazır olmalıyız.