MİLLİYET

Adaleti korumak hepimizin görevi

 Milliyet, 22 Temmuz 2004 günü manşet haberinde Alaattin Çakıcı’yı takip eden emniyet görevlilerinin kurdukları dinleme ağına iki yargı mensubu ile bir MİT görevlisinin de takıldığını duyurdu.

Alaattin Çakıcı’nın yurtdışına kaçışı ile ilgili olarak hazırlanan soruşturma dosyasına da giren dinleme belgelerinde bu üç kamu görevlisinin kimler oldukları yazılıydı.
O tarihte Milliyet muhabirleri bu kişilerin kimlikleri ile ilgili olarak edindikleri bilgileri doğrulatma olanağı bulamamışlardı.
1 Ağustos 2004 tarihli Milliyet’in manşetinde MİT görevlisinin Kaşif Kozinoğlu olduğu açıklandı.
MİT Dış Operasyonlar Daire Başkan Yardımcılığı görevinde bulunan Kozinoğlu’nun bir siyasetçiye yapılacak suikastı önleyebilmek amacıyla Çakıcı’nın çevresiyle irtibat kurmaya çalıştığı açıklandı.
Böyle bir istihbarata ulaşan bir kamu görevlisinin görevleri arasında suikastı planlayanlarla görüşüp, bunu önlemek gibi bir işi olup olamayacağını bilemiyorum.
Bana sanki, bu istihbaratı değerlendirmek, bir yandan planlayanları ve olası tetikçileri yakalamak için girişimde bulunurken, diğer yandan kurban seçilen siyasetçiyi de sıkı bir koruma altına almak daha doğru olurdu gibi geliyor.
Ama itiraf etmeliyim ki, MİT’in kullandığı ve kullanması gereken yöntemler arasında bu tür görüşmeler de var mıdır, bu doğal mıdır, bilmiyorum.
Eminim, MİT kendi içinde bunun değerlendirmesini yapıyordur ve sonucunu da kamuoyuyla paylaşacaktır.
Ve ikinci haber…
11 Ağustos 2004 tarihli (dünkü) Milliyet’in manşetinde de Alaattin Çakıcı’nın bir yargıcı villa armağanıyla etkilemeye çalıştığı, ilk haberimizde söz konusu edilen iki yargı mensubunun da gerçekte Yargıtay’da görev yaptıkları haberi yer aldı.
Emniyet görevlilerinin Çakıcı’nın yurtdışına kaçışı ile ilgili olarak yürüttükleri soruşturma sırasında ulaştıkları bazı telefon kayıtlarının çözümlenmesi sonucu ortaya çıkan bu bilgiye ilişkin olarak savcılığın ne tür bir girişimde bulunduğunu henüz bilmiyoruz.
İki Yargıtay görevlisinin kimlikleri konusunda ilk gün teyit edilmediği için yayımlamadığımız bilgi dün netleşti. Çakıcı’nın dolaylı temas kurduğu isimlerden birisinin Yargıtay Başkanı Eraslan Özkaya olduğu anlaşıldı.
Yanıtını arayan sorular
Şimdi yanıt arayan önemli sorular var:
1 – Savcılık, ulaşan dosyada yer alan bu bilgiler konusunda Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu ile Yargıtay’ı bilgilendirdi mi?
2 – Yargıtay, kendi bünyesindeki yargıçlarla ilgili olarak bir soruşturma başlattı mı?
3- Özkaya, artık kendisini de soruşturması gereken Yargıtay’ın başında rahat görev yapabilecek mi?
4- Yargıtay Başkanı, kendisine Çakıcı için aracı oldukları anlaşılan MİT görevlisi Kozinoğlu ile müteahhit Hakkı Süha Şen hakkında bugüne kadar suç duyurusunda bulundu mu? Bulunmadıysa bu tutumunun sebebi ne?
5 – Bu bulgular da, tıpkı “Neşter Davası”nda olduğu gibi “dinlemedeki bu isimlere tesadüfen ulaşıldı. Dinleme izni olmadığı için bu kayıtlar delil sayılmaz” şeklinde mi değerlendirilecek?
Yargılama süreçleri tamamlanmadan ve bir mahkûmiyet kararı oluşmadan kimsenin suçlu ilan edilemeyeceğini biliyoruz.
Ancak bildiğimiz bir şey daha var ki, iddia ve bulgular çok ciddi.
Ve en az iddianın ağırlığına yakışır ciddiyette bir soruşturma açılmasını da gerektiriyor.
Bağımsız yargının üzerine gölge düşürülmesini önlemek hepimizin görevi, ama bu görev en başta da bizzat yargı kurumlarının yerine getirmesi gereken bir sorumluluktur.
İstifa, sadece siyaset dünyasında aranan bir erdem değildir.