Türküm, emir dinlemem, işe gitmem
Dünya Ticaret Merkezi’nin ikiz kulelerinde 600 civarında Türk de çalışıyordu. Yarıya yakınından henüz haber alınabilmiş değil. Onların sağlık içinde yakınlarına kavuşmaları için dua edelim.
Gazetelerdeki haberler, olay sırasında binada bulunan ve kurtulmayı başaran vatandaşlarımız da olduğunu gösteriyor.
Kim takar anonsu!
Şaka yapmanın ne yeri ne de zamanı, ama kurtuluş öyküleri bizim bazı kötü huylarımızın aynı zamanda bir ‘ulusal özellik’ haline geldiğini de gösteriyor.
Anlatılanlardan anlıyoruz ki vatandaşlarımızın neredeyse tümü ‘her şeyin en kötüsünü bekleme’ye şartlanmış durumda. Bunda terörle ilgili deneyimlerimizin ve deprem fobimizin de rolü olmalı. Bu kendisini resmi emir ve anonslara uymama şeklinde ortaya koyuyor.
Nitekim ‘yerlerinizi terk etmeyin’ şeklindeki anonsa uymamak, tek bir merdivenin kullanılması yönündeki itfaiye talimatlarını dinlememek bu vatandaşlarımızın hayatta kalmasını sağlıyor.
Kendi işini kendi görme alışkanlığı, telaş ve panik içinde kuralsız hareketler ve seri düşünme yeteneği, birçok vatandaşımızın hayatını kurtarmış.
‘Cep’siz olmaz…
Bir diğer ilginç nokta cep telefonlarını artık vücudumuzun ayrılmaz bir parçası haline getirmiş olmamız. O sırada tuvalette, toplantıda, iş başında olanlar bile cep telefonlarını kapatmamışlar ve bu sayede dışardan uyarılabilmişler.
Akrabalık ve arkadaşlık bağlarımız da o kadar güçlü ki, Türkiye’de televizyondan haberleri alanlar, yakınlarını aramakta ve uyarmakta bir an bile tereddüt etmemişler. Kimse “nasıl olsa onlar da olayın farkındadırlar” diye düşünmemiş.
Huyumuzu seveyim!
İş hayatının kurallarına uyma konusundaki genel isteksizliğimiz de kurtuluşun anahtarı olmuş. Olaydan kurtulan vatandaşlarımızın önemli bir bölümü sabah erken kalkamadıkları için işlerine geç kalmışlar. O gün binadaki bir fotoğrafçıda çalışan 40 Türk’ten 36’sı işe geç kalmış! Aralarında, çalan saati susturup uyumaya devam edenler de var. Bazı vatandaşlarımız ise işe gelirken vitrinlere bakıp oyalanmaları sayesinde kurtulabilmişler.
Posta’dan Rıfat Ababay bunlara bir de kendi kişisel deneyimlerinden çıkardığı gözlemi ekliyor: Kurtulan başka insanların da olabilmesi, binada az sayıda Türk’ün çalışıyor olmasından kaynaklanmış. “Çünkü” diyor Ababay, “binada çalışanların hepsi Türk olsaydı çıkan panikte herkes birbirini çiğner, kimse dışarıya çıkmayı başaramazdı.”
Artık böyle kötü huylarımız olduğu için seviniyorum. Kurtulanlar adına, onların yakınları adına…
Berlin de bombalanacak mı?
Amerikan hükümet çevrelerinden sızan bilgiler, teröre yataklık eden beş ülkenin topun ağzında olduğunu ortaya koyuyor. Bunlar; Yemen, Cezayir, Sudan, Afganistan ve Pakistan olarak sıralanıyor. Eğer, topraklarındaki terör çetelerini teslim konusunda gönülsüz davranırlarsa bu ülkelere karşı ciddi bir askeri harekat yapılabileceğinden söz ediliyor.
Avrupa’nın tam ortasında bu tanıma uyan bir ülke daha var: Almanya.
Almanya, adı açıkça konmasa da, Alman çıkarları öyle gerektirdiği için topraklarında birçok terörist oluşumun barınmasına izin veriyor hatta bazılarını bizzat kontrol ediyor.
PKK gibi Türkiye’yi bölmek isteyen ya da Türkiye’de bir şeriat devleti kurmak isteyen bazı oluşumların bu ülkede özel bir koruma altında olduğunu biliyoruz. Aynı şekilde dünyanın çeşitli yerlerinde faaliyet gösteren birçok İslamcı grup da bu ülkede barınıyor, mali ve politik destek görüyor.
Türkiye’nin gücü bu güne kadar Almanya’ya yaptığının büyük bir hata olduğunu anlatmaya yetmedi. Bakalım yakında uçuşmaya başlayacak Amerikan füzeleri bunu anlatabilecek mi?
Almanya, bir demokratik ülke olmanın sorumluluğu ile ‘Alman çıkarları’ arasında artık bir ayrım yapmak zorunda.