MİLLİYET

Türkiye için bu yaz çok sıcak geçecek

 Türkiye’nin, Avrupa Birliği (AB) yolunda önemli demokratik açılımları birbiri ardına gerçekleştirdiği bir dönemde PKK’nın silahlı eylemlere girişmesi elbette bir tesadüf değil.

Çok iyi biliniyor ki PKK türü örgütler varlıklarını “çatışmaya” ve “çatışmanın yaygınlaştırılmasına” borçlular..
Temel insan hakları çerçevesinde kültürel hakların kullanımının geliştirilmesi ve ifade özgürlüğünün en geniş anlamıyla tesisi, PKK’nın hesaplarını bozuyor. Bozulan hesapları “düzeltmenin” yolu olarak silahlı eylemin tercih edilmesi, PKK’nın beklentisinin bölgede yeniden bir baskı ortamı yaratılması olduğunu gösteriyor.
Geçmiştekine benzer bir baskı ortamının yaratılması, PKK açısından bölgedeki para ve insan kaynaklarını daha kolay kullanabilmesi ve bölgedeki son yıllarda azalan etkinliğini yeniden tesis edebilmesi anlamına gelecek.
Öte yandan geçmişe dönmek demek, bugüne kadar Avrupa Birliği yolunda yapılan her şeyi silip atmak, AB vizyonundan tamamen kopmak demek..
Ulaştığımız bugünkü noktada Türkiye’nin geçmişe dönemeyeceği de çok açık.
Bu nedenle PKK’nın silahlı eylemlerine karşı verilecek mücadelenin eski hataların tekrarlanması anlamına gelmemesi gerekiyor.
Adalet Bakanı’nın da belirttiği gibi devlet gerektiğinde gücünü göstermekten elbette çekinmeyecektir. Ancak bunun bölge halkına yönelik bir baskı ve sindirme politikasına dönüşmemesi ve yapılan demokratik reformları çöpe atmaması da şart.
ABD yine ateşle oynuyor
Bush’un ziyaretinde konuşulacak önemli konulardan biri de hiç kuşku yok ABD’nin PKK konusunda verdiği sözleri neden tutmadığı olacak.
ABD’nin söz verdiği gibi PKK’yı tamamen etkisizleştirecek bir operasyona başlamakta ayak sürmesi, Washington yönetiminin şimdi de PKK’yı kullanma eğiliminde olduğu düşüncesinin uyanmasına yol açıyor.
ABD, PKK da dahil olmak üzere bölgedeki tüm Kürt güçlerini Irak planının bir parçası, bir anahtarı gibi görüyor.
Ve bu politikalarıyla, Washington’daki tutucu ideologların bölge gerçeklerinden ne kadar uzak oldukları da bir kez daha görülüyor.
Kuzey Irak Kürtlerinin, Kerkük ve civarındaki Arap topraklarını gasp etmek ve bölgedeki Türkmen ve Arap varlığını küçültmek hedeflerine sessiz kalınması, İsrail ile Iraklı Kürtlerin bölgede yaptıkları işbirliği ve PKK’nın bir türlü silahsızlandırılmamış olmasının önemli sonuçları olacak.
Irak, bir federasyon çerçevesinde de olsa toprak bütünlüğünü koruyacaksa, bunu sağlamanın yolu her şeyden önce Kürtler ile Araplar ve Türkmenler arasındaki çatışmanın ve düşmanlıkların önlenmesinden geçiyor olmalı..
Ve aynı şekilde Türkiye, ABD’nin bölgedeki demokratik müttefiki olma niteliğini koruyacaksa, ABD’nin PKK’yı gerektiğinde kullanacağı bir “kart” olarak görmekten vazgeçmesi de şart..
Öyle görünüyor ki “sıcak bir yaz” bizi bekliyor.. Bu “sıcağı” Türkiye’nin AB vizyonuna zarar vermeden atlatmanın yolu ise soğukkanlılığımızı muhafaza etmekten geçecek..