Bu yazıyı yazmayan başlamadan iki saat önce Fenerbahçe, Türkiye Kupası maçında ikinci ligin en zayıf ekiplerinden biri olan Pendikspor’a 2 – 1 yenilerek elendi.
Aslında bu sonuca çok fazla şaşırmamak gerek. Futbol dünyanın en çok seyredilen sporlarından biri olmasını sağlayan önemli unsurlarından biri bu.
Pendik maçının bitiş düdüğü çalarken, Hakkı Devrim’in anlattığı bir anektodu hatırladım. Hakkı Bey, genç bir gazeteciyken Beşiktaş ile oynamak üzere İstanbul’a gelen Real Madrid’in efsanevi başkanı Kont Barnebau’ya sormuş: Maçı kim kazanır? Kont’un yanıtı futbolun az önce sözünü ettiğim özelliğinin altını çiziyor: “Beşiktaş’la burada 100 maç oynasak 99’unu kazanırız. Ama yarın ne olacak, bunu sadece Tanrı bilir.”
Fenerbahçe-Pendik maçında da aynı şey oldu. İki takım daha 99 maç yapsalar Fenerbahçe bunların hepsini kazanabilir, ama bu Fenerbahçe’nin sorunları olmadığı anlamına gelir mi? Bence hayır..
Fenerbahçe’nin en temel sorunu geçmişinde yatıyor. Fenerbahçe tarih boyunca hep günlük yaşayan bir kulüp oldu. Başarılar, başarısızlıklar hep bir günün meselesi gibi algılandı ve günlük çözümlerle işler yürütülmeye çalışıldı.
Öte yandan Fenerbahçe geleneksel olarak ‘yıldız oyuncuların bireysel yeteneklerini ön plana çıkarma ortamı buldukları’ bir oyun sistemine sahip oldu. Ancak dünyada futbol değişiyor. Yıldızların bireysel becerilerini göstermeleri, bugünün performans futbolunda çok zor. Kendisi için oynayan değil, takım oyunu içinde bireysel yeteneklerini kullanan oyuncular gerekiyor. Fenerbahçe bunları bir araya getirmeyi başaramadığı, takımda sürekliliği sağlayamadığı, her sezona ‘toplama yıldızlarla’ başlamak zorunda kaldığı için eriyor, gücünü kaybediyor.
Fenerbahçe aslında bu sezon yola ‘kaybetmeyi göze alarak’ çıkmıştı. Birinci lig tecrübesi hiç olmayan (hatta teknik direktörlük diploması bile olmayan) Rıdvan Dilmen takımın başına getirilmiş, transferler de onun istediği şekilde yapılmıştı.
Fenerbahçe sezona üç önemli oyuncusunu satarak girdi. Bu oyuncuların şu anda oynadıkları takımların kalitesi bile bu kararların ne kadar doğru olduğunu ortaya koyuyor. Baliç (Real Madrid), Högh (Chelsea), Erol (Eintracht Frankfurt ve sonra Trabzonspor). Buna karşılık Preko, Johnson, Abdullah, Ogün, Oulare, Alpay takıma alındılar. 11 kişinin oynadığı bir oyunda takımın yarısından fazlasının değişmesi anlamına geliyor bu tablo. Buna yeni ve tecrübesiz bir teknik direktör de eklenince, başarının hemen bu sezon beklenmesi ‘ala turka’ hayalcilikten başka bir anlama gelmiyor.
Dilmen’in istifası ve yerine seçilen Zeman’ın futbol tercihleri de başarının Fenerbahçe için çok uzak olduğunu gösteriyordu. Zeman aklı başında hiçbir teknik adamın yapamayacağı bir iş yaptı ve sadece 8 aylık bir sözleşme imzalamaya razı olarak kendisini baştan mahkum etti. Ayrıca dünya futbolunda 15-20 yıl önce 3 – 5 – 2 çıktığından beri terkedilen 4 – 3 – 3 sisteminde ısrar ediyor. Bu demode futbol tercihi ve oyuncuların bu sisteme uymakta güçlük çekmeleri hem yönetimin hem de teknik direktörün sonunu hazırlayan bir faktör oldu.
Şimdi ne olacak? Türkiye’nin en çok sevilen kulübü kendisini nasıl toparlayacak? 90 yıldır koruduğu ‘Türkiye’nin en çok şampiyon olan takımı’ unvanını bu sezon Galatasaray’a kaptırırsa, bundan genç taraftarlar nasıl etkilenecek?
Eskiden olsa Fenerbahçe bu hafta yeni bir teknik direktör ile yoluna devam eder, bir iki kiralık oyuncu takviyesiyle şampiyonluğa yine ortak olabilirdi. Hatta Mustafa Denizli ikna edilebilse bu proje başarılı da olabilirdi.
Ama günümüzde artık işler böyle yürümüyor.
Fenerbahçe’nin uzun vadeli bir programa ihtiyacı var. İlk iş olarak, dünya futbolunda değeri tartışılamayacak bir teknik direktör lazım. Cruyff, Pazarella, Blaseviç gibi başarıları uluslararası turnuvalarda da kanıtlanmış, gerçek bir süper star…
Sonra takımın yenilenmesi lazım. Çoğu iki sezon sonra futbolu bırakma yaşına gelecek oyuncuların ayıklanması, ‘takım için yıldız’ kavramına uyan yeni oyuncuların alınması şart.
Bütün bunları yaptıktan sonra gerekli olan tek şey sabırla beklemek ve zaman tanımak. Bir iki haftalık zamandan değil, bir iki sezondan söz ediyorum..
Fenerbahçe eski günlerine ancak böyle dönebilir.
Bunun dışında günlük geçici başarılar sağlayacak çözümler Türkiye’nin en çok taraftarı olan kulübünün, bu unvanını da rakiplerine kaptırmasından başka bir sonuç yaratmaz.