Gerçek final maçı
Dün geceki Marsilya Velodrome Stadı’nın atmosferini anlatmak için kelimeler yetersiz gelir. Burada olup yaşamanızı, bu muhteşem futbol bayramını izlemenizi isterdim.
Hollanda ve Brezilya bu turnuvanın finale en çok yakışan iyi takımıydı: Hem futbolcularıyla, hem de futbolu eğlenceli bir oyun haline getiren taraftarlarıyla… Ama ne yazık ki, bu bir eleme maçıydı ve iki testinden biri kırılacaktı. Ve yazık ki, futbol tarihi elenenleri değil, hep kazananları yazıyor.
Mario Zagallo’nun takımı hep olduğu gibi yine defansını sağlam tutup, ilerideki becerikli ve hızlı ayaklarıyla gol arıyordu. Ancak Rivaldo’nun, Leonardo’nun ve hatta Sampaio’nun aldıkları her topu bir kez stop edip, sonra oynama merakları ilk devre boyunca Brezilya’nın ciddi bir atak geliştirmesine engel oldu. Bu arada orta sahada Hollandalı oyuncuların agresif baskısı da Brezilya’nın oyununu bozan bir başka etkendi.
Hollanda, karşısında iyi pres yapan bir takım buldu. Ama buna rağmen hızlı ataklarıyla gol pozisyonlarına girdi. Çeyrek final maçında oyundan atılan Numan’ın yerine hücum yönü daha güçlü ve süratli Zenden’in forma giymesi Hollanda’yı olumlu etkiledi. Buna karşılık kart cezalısı Cafu’nun yerine ikinci Milli maçına çıkan Roberto Carlos arkadaşını bir hayli arattı. Bebeto inanılmaz çalışkanlığı ile turnuvanın başından beri kendisini eleştirenleri utandırdı. Ronaldo ise bildiğiniz gibi bir şimşek gibi çaktı. O çakışıyla da golü buldu.
Maçın hakemleri, bu karşılaşmanın ağırlığını taşıyacak çapta değillerdi. Taç kararlarında bile yardımcı hakemlerle, orta hakem anlaşamadılar. Bu tür maçların hakemlerinin, futbolu gelişmiş ülkelerin hakemlerinden seçilmesi gerekiyor. Mario Zagallo sahada ne oynanırsa oynansın, kendi bildiğinden şaşmayan bir teknik direktör. Nitekim dün de daha önce hep yaptığı gibi sahanın en çalışkanı Bebeto’yu Denilson ile değiştirdi. Ya bütün yorumcular hiçbir şey bilmiyor, ya da Zagallo onların bilmediği bazı şeyleri biliyor.