Hasan Şaş’ın kullandığı Aferin isimli grip ilacı nedeniyle dopingli çıkması spor dünyasında hiçbir zaman bitmeyen bir tartışmayı yine alevlendirdi.
Bazı ağrı kesiciler ve burun damlalarının bile içerdikleri bazı kimyasal maddeler nedeniyle sporcular tarafından kullanılması yasaklanmış bulunuyor.
Bu ilaçların kullanılmasının yasaklanmasının nedeni içerdikleri bazı kimyasal bileşimlerin sporcunun performansını olumlu yönde etkileyici nitelikte olmasıdır.
Hasan Şaş’ın ‘dopingli’ çıkmasının nedeni de budur.
Oysa gerçekten de Hasan Şaş doping yapmak istememiş olabilir. İlacı neyi içerdiğini bilmeden içmiş olabilir. Hatta ilaç içtiğinin farkında bile olmadan yemeğinin ya da çayının içinde bu kimyasal maddeyi almış olabilir.
Ancak hukuktaki objektif iyi niyet kuralı burada işe yaramaz. Sonuç olarak ilaç içilmiş, içindeki kimyasal madde sporcunun performansı üzerinde etkili olmuştur.
Spor ahlakı dünyanın her yerinde dopingi yasa dışı saymakla kalmıyor, sporcuyu toplumsal vicdanda da mahkum ediyor.
Onun için başka ülkelerde dopingli çıkan sporcular bu lekenin ağırlığını her zaman hissediyorlar, başkalarına da bu halleriyle örnek oluyorlar.
Oysa bizde durum tersi. Ayhan doping cezasının bitiminin ardından Türkiye’nin saygın kulüplerinden birisine transfer olarak ödüllendirildi. Şimdi de Hasan Şaş’ın dopingi ‘masum’, ‘bilmeden yapmış’ gibi bahanelerle hafifletilmeye çalışılıyor. Hatta bir adım daha atılıyor, dopingli çıktığının anlaşılmasından üç gün geçtikten sonra bir lig maçında bile oynatılıyor.
Sorun Galatasaraylılık, Fenerbahçelilik, Beşiktaşlılık sorunu değildir. Sorun spor ahlakının, olimpizm ruhunun, dürüst yarışmacılık anlayışının Türk spor geleneğinde olmamasıdır.