Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Sevgilini yorma ki ilişkin yorulmasın

Sevgilini yorma ki ilişkin yorulmasın

Barbaros Tapan’ın, Charlize Theron ile yaptığı söyleşiyi Kelebek’te okumuşsunuzdur.

Miss Theron iki çocuk sahibi ve çocuklarını doğurduktan sonraki ikişer yılda her hangi bir ilişkiye ihtiyaç duymadığını söylüyor.

“Süt koruması” diye bir şeyi duymuşluğum var. Emziren kadınlarda üretimi artan prolaktin hormonunun bir sonucu bu. Yeni doğuran kadınlardaki cinsel istek azalmasını buna bağlayan bazı yazıları okuduğumu da hatırlıyorum.

Ama “süt korumasının”, bir kadının duygusal ihtiyaçlarına karşı da etkili olabildiğini hiç duymamıştım!

Charlize Theron, şöyle diyor: “Dürüst olmak gerekirse bütün erkek arkadaşlarım çok emek isteyen, zor insanlardı. Belki de erkekler konusunda beğenilerimi değiştirip yeniden denemeliyim.”

Peki, ben de dürüst davranacağım: Evet, yeniden denemenizde fayda var hanımefendi! Bana Hürriyet santralinden her zaman ulaşabilirsiniz.

Ama Charlize hanıma şunu hatırlatmak isterim ki “emek vermeden” bir ilişkiyi yürütmek mümkün olamaz.

Her kadının ve her erkeğin, sevgilisinden beklemeye hakkı olan bir şeydir bu.

Eğer bu zahmetlere değmeyeceğini düşünüyorsanız, yapmanız gereken o klasik konuşmayı yapmaktır: “Bak tatlım, sen benden daha iyilerine layıksın!”

***

Aşıklar kavuşana kadar birbirlerine özen gösterirler.

Yaptıkları bir davranışın, söyledikleri bir sözün nereye gideceğini hesaplarlar.

Hesaplılık sevilen kişinin yüceltilmesini sağlar, ulaşılmazlığını vurgular.

Erişilmez olanı elde etme isteği, tutkuyu iyice alevlendirir.

Kavuşmayı takip eden birlikte yaşama süreci, aşk yüzünden (aşkın gözünün kör olduğu sözünü hep hatırlayın) görülemeyen kusurların da ortaya çıkmasına neden olur.

Alışkanlıklar eski özenin gösterilmesini engeller.

O güne kadar kusurlarını görmediğiniz, diğerlerinden farklı olduğunu zannettiğiniz insanın aslında ‘sıradan bir fani’ olduğunu anladığınız anda da aşkın bitiş süreci başlar.

“Zülfün zülfün dediğim, meğer saçının teliymiş” sözündeki gibi yani.

Yücelttiğiniz varlık artık gözünüzde süpürülüp atılmayı bekleyen bir toz yığını gibidir.

Sanıyorum Charlize Hanım ve onun gibi düşünenlerin sorunu bu noktaya çok hızlı bir süreç içinde gelmeleri.

Artık hoşunuza gitmeyen, hatta belki de kıyısından köşesinden sinirinize dokunmaya başlayan birisine niye özen gösteresiniz?

***

Aşk, iki cins arasındaki gerilimden mi beslenir?

Erkeklerin “avcı”, kadınların “toplayıcı” olduğu dönemlerden kalan bir gerilimin uzantısı mıdır?

Kadınlarla erkeklerin birbirlerine âşık olmasının sebebi esasen bu gerilimdir.

Tıpkı ayrılmalarının sebebinin de bu olduğu gibi!

“Vuslat” gerçekleşmeden önce, yüceltme sürecinde böyle bir cinsel gerilim vardır.

Gerilim, kavuşmayla azalır.

Bir köylünün Bedri Rahmi’ye yaptığı “seversin, kavuşamazsan aşk olur” tanımlaması bu nedenle bilgece söylenmiş bir cümledir.

Destanlara konu olan aşklar böyle aşklardır.

Kavuşma olmaz. Kavuşma, kafada yüceltilenin gerçekte kim olduğunun ortaya çıkmasına yol açar.

***

Sonu mutlu biten aşk hikayelerinin kahramanlarının ne durumda olduğunu hiç bilmiyoruz.

Kavuşamayan Leyla ve Mecnun’un sonlarından haberimiz var ama Kurbağa Prens ile onu öpüp yeniden insan haline getiren prensesin sonları ne oldu acaba?

Sinderalla ile Prens, Katedral’deki o muazzam düğünün ardından çıktıkları balayından kavga ederek dönmüş olamazlar mı?

Hikaye kavuşmayla birlikte bittiğine göre anlatılmaya değer bir şey olmadı mı hiç aralarında acaba?

Wİlliam Blake’e başvuralım, bakalım ne diyor: “Ancak söylenmemiş aşklar, aşktır!”

***

Aşkın ömrünün ne kadar olduğu, evliliğin aşkı öldürdüğü gibi popüler tartışma konularını boşa çıkaracak şey de “karşılıklı özen” kavramında yatıyor.

Aşkı koruyup, kollamak, sevgilinize gösterdiğiniz özen ile ilgilidir.

Karşılıklı olarak gösterilen özen, aynı başların çok yastık eskitmesini sağlar.

Kavuşma ile azalacak tutkunun yerine bunu koyabilenler, azalsa bile tutkunun devam etmesini de sağlayabilirler.

Napoleon Bonaparte, Josephine’e yazdığı bir mektupta şöyle diyor: “Eğer kalbim sonsuza dek sevmeyecek kadar aşağılık olsaydı, dişlerimle parçalardım onu. ‘Seni daha az seviyorum’ diyeceğim gün, aşkımın da yaşamımın da son günü olacak.”

***

Peki bu uzun süremeyen ilişkilerdeki tek hatalı taraf Charlize Theron olabilir mi?

Hayır, biten bir ilişkide bir taraf suçlu, öteki taraf kanatsız bir melek değildir.

Eski sevgililerini “zor erkeklerdi” diye tanımlıyor.

Böyle tanımlayabileceğimiz kadınlar ve erkekler yok mu? Okurken başınızı emme basma tulumba gibi sallayıp, “olmaz mı” dediğinizi duyar gibiyim.

Evet bazı insanlar zordur. Hem kendileri için hem de sevgilileri için hayatı zorlaştırırlar.

Her hangi bir nedenle yapabilirler bunu.

Oysa birisinin hayatına girdiysen yapman gereken onun hayatını zorlaştırmak değildir.

Onu mutlu etmeye çalışmaktır. Yüzünden tebessümün eksilmemesini sağlamaktır.

İlişkiyi sağlıklı sürdürme sorumluluğu çiftlerden sadece birinin üzerine kalıyorsa, bu bir kişinin taşımakta zorlanacağı bir yükün omuzlarına bindirilmesi anlamına gelir.

İnsanı yorar. Yormaya başlayan ilişkinin bitmesi kaçınılmazdır.

Böyle bir ilişki, yorulan taraf açısından yeni bir aşkın filizlenmesi için verimli bir toprak sayılmalıdır.

Halk deyişiyle söyleyecek olursak yorulan kuş, sonunda uçar gider.

Nietzche şöyle diyor: “Ve sadece mezarların bulunduğu yerlerde, yeniden doğuşlar vardır.”

———————————